Her yıl olduğu gibi bu yıl da 10 Ocak’ta “Çalışan Gazeteciler Günü”nü kutladık, ama bu yıl ki “kutlama”, Korona gölgesinde kaldı, olması gereken bazı etkinlikler yapılamadı.

Yine de bizzat arayan ve mesaj çeken tüm dostlara, şahsım ve meslektaşlarım adına teşekkürlerimi sunuyorum.

Zaman zaman kendi kendimize çuvaldız da batırırız iğne de…

Çünkü eleştiri yoksa inkişaf da yok.

Ferdi planda da bu böyledir, cemiyet hayatında da…

Boşu boşuna Nobel Vakfı’nın kapısında at nalı iriliğindeki puntolarla şunu yazmamışlar:

Burada aynı düşünen iki kişiden biri fazladır.

Eleştiri, insanı inşa eden taşıyıcı sütunlardan biridir.

Fikir insanı ve şair Namık Kemal şöyle bakmış bu meseleye:

Burada aynı düşünen iki kişiden biri fazladır.”

Yani fikirlerin çatışmasından hakikat güneşi doğar.
 

Ben de büyük şair gibi düşünüyorum.

Eğer, bir düşünce ve görüş ön yargıdan ve körü körüne inatlaşmadan uzaksa, dinlemeye ve tartışmaya layıktır.

Eleştiri de bu minval üzeredir.

Yeter ki, içerisinde hakaret, iftira, istiskal, tahkir ve tezyif olmasın.

(Gerçi yargı hayatımızda çoğu zaman savcılar bu tahkir ve tezyif meselesini günün siyasi ve içtima-i şartlarına göre mütalaa etmişlerdir ve etmeyi de sürdürmektedirler ama…)

Her milletin gündelik hayatında olduğu gibi bizim toplumumuzda da müspet ve menfi taraflarımız mevcut.

Bugünlerde neredeyse ülkenin yegane meselesi haline gelen sosyal medyadaki umumi manzara, ne yazık ki cemiyet hayatımızın menfi tarafını gözler önüne seriyor.

Lakin aynı toplumda bir birinden güzel hasletler de dipdiri duruyor, yaşıyor ve yaşatılıyor.

Misal; arkadaşlık…

İstisnalar hariç, siz arkadaşı olmayan bir insan gösterebilir misiniz bana?

Yahut da sizin arkadaşlarınız bir gün hayatınızda aniden çıkıp gitseler, nasıl biçare kalıp o gün tükenmez misiniz?