Evvela hareket adamı kimdir? O her zaman ahlak adamıdır, kâmil insandır.(Nurettin Topçu)

Nurettin Topçu Avrupa’da eğitimini tamamladıktan sonra yurda dönerken İtalya’da Paul Mulla’ya (Mehmet Ali Bey) uğrar. Mehmet Ali Bey oldukça başarılı bir tez ile doktora eğitimini tamamlayan Nurettin Topçu’ya, “Nurettin anlıyorum sen bir devrim yapmak istiyorsun ancak orada bu imkânı bulamayacaksın, gitme…” diye rica eder. Ancak Nurettin Topçu kendi yolunu çoktan çizmiş Mehmet Ali Bey’in ifadesi ile “devrime” okuldan başlamıştı. 40 yıl sürecek öğretmenlik hayatı sınıf dışına taşarak; bazen “Hareket Dergisi” idarehanesinde bazen evinde bazen de derneklerin konferans salonlarında devam eder.

D. Mehmet Doğan, Nurettin Topçu’nun çevresindeki genç talebelerden biridir. Talebeleri arasında Ankaralı ve Kayserili olmak üzere iki Mehmet Doğan vardı. Nurettin Topçu Ankaralı Mehmet Doğan’ın isminin önüne “D” harfini ekler. Yıllarca bazıları bu “D” harfini “r”si yazılmamış “Dr.” gibi zannetse de hadisenin aslı böyle değildi; bu “D”, “devrimcinin” kısaltmasıydı.

Hacı Bayram-ı Veli Camii’nde D. Mehmet Doğan Bey’e veda için toplanan cemaat Paul Mulla’nın öngörüsünün şafağının söktüğünün nişanesiydi. Nurettin Topçu, Mehmet Doğanlar ve Mehmet Doğanların yetiştirdikleri ile devrimine devam ediyor. Devrim, nesillerin fikir yoluyla inşasından başka bir şey değildi.

D. Mehmet Doğan tam anlamıyla hareket adamıydı. Hocası hareket adamını şu cümlelerle tarif etmişti: “Dünyayı yıkan anarşistin yıktığı dünyayı her an yapıcı olmak, bizim ülkümüzdür. Anarşistin tahribinden dünyayı her an kurtaran, her küçük hareketi ile yaratıcı olan insana “hareket adamı” denir.” D. Mehmet Doğan, “hareket adamı her yerde nizam yapıcı” düsturuna sadık kalarak tesir edebildiği her sahada nizamlayıcı olmuştur.

Nurettin Topçu’nun “Hareket adamı; devlette olduğu kadar, dinde, sanatta, ilimde hatta inzivada ve en kuvvetlisi inzivasında kendisine ve âleme hayat olandır.” tarifindeki hususları bütün olarak D. Mehmet Doğan’da görüyoruz. Evet devlette, dinde, sanatta kendisine ve çevresine hayat veren hamleleri olduğu gibi ömrünün son demlerindeki masum ve derinlere yönelmiş sükûtu ile inzivası da hayat vericiydi. Devrimci, içindeki devrim ateşini muhafaza eden bir dervişe dönüşmüştü. İsminin önüne eklenen “D” harfi dil bilimci Mehmet Doğan’ın kaderi olmuştu. Öyle ya hocalar talebelerinin hayat yolculuğunun mimarları değil miydi?

D. Mehmet Doğan, hocası Nurettin Topçu’dan öğrendiği; “İslam cemaati, gayesi ebedilik olan bir büyük vücuttur; manevi bir varlıktır. Onda her fert birbirine mesuliyet bağları ile bağlanmıştır. Herkes birbirinden ve cemaatin bütününden sorumludur.” ilkelerini hayatının ve hizmetinin merkezine koymuştu.

Tanıdığım D. Mehmet Doğan bir mesuliyet adamıdır. Hadiseler karşısında sağına soluna bakmadan “Ben varım.” dedi. Vicdani sorumluluk hissi hep uyanık ve dipdiriydi. Çevresi ona barınak o da çevresine siper oldu. Bu minval üzere yaşadı. Sorumluluk hissi onu ilerlemiş yaşına rağmen uzun seyahatlerden alıkoymadı. Son ziyaretimde gençlere yazarlık eğitimi veriyordu ancak otururken bile yığılacak haldeydi. O, çevresindeki insanların hayatına samimi bir şekilde iştirak etti. Türkiye Yazarlar Birliği gibi bir yapıyı, birkaç arkadaş ile birlikte samimiyet ve sorumluluk hissiyatı üstüne bina etti. D. Mehmet Doğan samimi bir adamdı.

Tanıdığım D. Mehmet Doğan Türkçemize katkıları ile “millet mistiklerine” karıştı. “Millet mistikleri millet realitesinden, hizmetlerine karşılık nimet istemez ve alkış dilenmezler.” D. Mehmet Doğan’ın da bilinmek, alkışlanmak gibi bir derdi yoktu. “Millet mistikleri millet hayatına durmadan eser vermek ihtirasındadırlar. Namlarına heykel diktirmezler. Halk, onları bulursa ne âlâ! Onlar, kendilerini halka takdim edecek halde küçülmezler ve hepsi de öldükten sonra hakkıyla anlaşılırlar.” Onun da Türkçemize hizmet ederken bilinmek, alkışlanmak veya bir ödül almak gibi bir derdi olmadı. Eserlerini millet irfanına hediye edip, karşılığını sonsuzluktan bekledi. İrfan hayatımıza katkısının bereketi duruşu ve samimiyetindeydi.

Hacı Bayram-ı Veli Camii bahçesindeki cenaze töreni ve sonrasında yaşarken kendisini takdim etmekten hicap duyduğu “Millet” de “Devlet” de ulu çınar gibi duran tabutunun altına girdi. Bu topraklar kendisine hizmet eden mustaripleri unutmuyordu. Onlar milletin bağrındadır.

D. Mehmet Doğan Bey de Ankara’nın kalbinde, önden giden ululara karışsa da eserleri ile insana dokunmak noktasında dervişane devrimine devam edecektir. O, vatanın büyük mezarlar üzerinde inşa olduğunu Akif ve Topçu üzerinden talebelerine öğretti, onlara karıştı.

D. Mehmet Doğan’ın en büyük eseri; hatıralarda kalan şahsiyetli duruşu, önden gidenlere vefası ve sonrakilere karşı mesuliyetli davranışları, temas ettiği herkese tevazu ile yaklaşımı, Türkiye Yazarlar Birliği, kitapları ve genç talebeleridir.

Mekânı cennet olsun.