Yeni yıla girerken herkesin kendince düşünceleri, hedefleri, hayal kırıklıkları, planları vardır elbette. Yeni planlar, yeni işler, yeni insanlar, evlilikler, boşanmalar, kavuşmalar, ayrılmalar, istenen istenmeyen olaylar hep insanlarla olacak.

Yani dün ile bugün arasında sadece takvimler üzerinde sadece ve sadece ay ismi değişecek.

Efendim; padişah fıkralarını severim, hem anlam yüklü hem ibret verici, hem düşündürücü bulurum. İşin doğrusu padişahları, sultanları, sarayı daha doğrusu bu sistemi sevmem. Kalkınmış ülkelerde her konuya komisyonlar, yani çok akıl karar verir. İki akıl, on akıl her zaman tek akıldan iyidir. Ve bağımsızlık ve adalet, sorgulama, denetleme ve bunların gereği tartışılamaz!

Efendim padişahın birisi bir ilan verir. Derki; en maharetli insana yüz altın vereceğim. Öyle ya; nasıl olsa milletin parası ver gitsin. Ülkenin her tarafından maharetli insanlar gelirler, maharetlerini sergilerler. Birisi de gelir bir dikiş iğnesini on adım ileriye diker ve başka bir iğneyi atarak o iğnenin içinde geçirir. Padişah çok beğenir ve yüz altını verir ve adama yüz de değnek vurdurur. Adam canı yanarak sebebini sorunca padişah; “maharetin için sana yüz altın verdim, bu bir işe yaramayan iş için kaybettiğin zaman için de yüz değnek vurdurdum”.

Efendim padişah efendimiz(!) ilan verir ve derki; Ey kullarım, bana öyle bir kabahat işleyin ki, özrünüz kabahatinizden büyük olsun”. Öyle ya padişah merak etmiş en büyük saçmalığa mazeret bulabilecek kimdir diye! Çok insan katılmış, her biri kabahatler işlemişler, padişah hepsinin özrünü kabul etmiş. Birisi gelmiş, padişah merdivenlerden çıkarken arkadan padişaha bir parmak atmış. Padişah büyük bir öfkeyle dönüp “ne yapıyorsun bire mel’un?” diye sorunca, “padişahım, özür dilerim, valide sultan hazretleri sandım” demiş.

Efendim gene padişahın birisi ilan vermiş ve demiş ki; kullarım arasında en büyük yalanı söyleyene bin altın vereceğim. Ülkenin yalanda meşhurlaşmış ünlüleri gelmişler, yalanlarını sıralamışlar ama hiç biri padişahın ilgisini çekmemiş. Birisi gelmiş ve demiş ki; “padişahım, sizin babanızın bana bin altın borcu vardı”. “Padişah afallamış. Yalan dese bin altın, doğru dese bin altın verecek(!).

Evet; büyük usta, Şeyhülmuharririn Burhan Felek’ten bir fıkra mı masalcık mı bilemiyorum, ama hala bugün gibi hatırlıyorum yazısını: Tavuk ellerini kaldırmış ve Allah’a, “Ey güzel Allah’ım, ne olur ya yumurtayı küçült, ya deliği büyült, artık dayanamıyorum demiş.

Efendim; bütün okurlarıma, tenezzül eyleyip şöyle göz atanlarıma, beğenen ve beğenmeyenlerime ve bütün dil, din, ırk, mezhep, fikir, görüş, zengin, fakir, bizzz ve sizzz diye ayırmayan bütün gönüldaşlarıma muhteşem, tadına doyulmaz, şeker tadında (Diyabetes Mellitus hariç) bir yeni yıl ve hatta yeni yeni yıllar diliyorum, saygıyla, sevgiyle ve gülümsemeyle kalınız Efendim!