Allah (CC) Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (SAV) kalbine (Bakara 97) ve O’nun aracıyla da bütün insanlığa vahiy yoluyla Kuran’ı Kerim’i indirmiştir. İmanın şartlarından olan Kitaplara ve Resulüne inanan insanlar için bu bir müjde ve bir rahmettir.

Peygamber Efendimizin görevi ise Kuran’ı bütün insanlığa değiştirmeden nakletmek ve yaşayarak örnek olmaktı (tebliğ etmek), Peygamberimiz (SAV) de yirmi üç yıllık çileli, çeşitli ızdıraplar içinde bu görevini yerine getirdi. Sonra ahrete intikal etti.

Allah (CC), Kuran’ı değişmeden ahrete kadar muhafaza edeceğini vaat etmiştir. (Hicr 9). Ve ahrete kadar Kuran hiçbir şekilde değişmeyecektir.

İslamın büyük kaynağı, İslamın en büyük literatürü Kuran’dır. İbadetlerde taklit edilecek, hayatı örnek alınacak insan ise Hz. Muhammed’dir.

Müslümanlar olarak en büyük hatamız, eksiğimiz bu Kuran’ı okumamaktır. Aslında okuyoruz, ama sünnet olan yüzünden Arapça olarak okuyoruz. Ama emrolunduğu gibi anlamaya çalışarak birçoğumuz okumuyoruz.

Müslümanlarda bir tefrika ve hikâye merakı var ve bu merak bazen inancımızı kötü durumlara sokabilir!

Dini hikâyeler diye bir sürü kitaplar okuduk, büyüklerden dinledik, vaazlarda bile sıklıkla dinlerdik gençliğimizde. O zamanlar hoşumuza giderdi, örnekler bile alırdık, aklımızda kalanları özel ev veya dışarıdaki yerlerde anlatırdık. İyiler hemen mükâfatlarını görürler, cennete girerler, hâşâ Allah’la konuşurlar, Peygamberle konuşurlar, kötüler de hemen cehenneme gider, ya da bir şekilde felakete uğrardı.

Geçenlerde bir üniversite hocası arkadaşımla sohbet ederken Hz. Süleyman ile Belkıs’ın Kuran’daki kıssası konu oldu. (Neml Suresi 17 /44. Ayetler). Arkadaşımız konuyu bir tefrikaya dönüştürdü; uzattı, uzattı ve ayet bir hikâyeye benzemeye başladı. Ve ben ayetin bu konuyu bu şekilde anlatmadığını, bir yerde bittiğini, sonra başka bir konuya girdiğini söyledim. Uzattığı kısmının bilgisine nereden ulaştığını sordum; Akademisyen arkadaşımız bunun gerisinin Mesnevi’de bu şekilde anlatıldığını söyledi. Yani ilave edilmiş, yani gerçek değil, yani felsefe yapılmış!

Başka bir arkadaşımız bir İslam âliminin(!) rüyasında Peygamberimizi gördüğünü ve o alime“artık dünyada uğraşma çık gel yanıma” dediğini anlattı. O da artık uğraşmayı bırakmış ve kısa bir süre sonra da ölerek Peygamberimize kavuşmuş(!)

Etmeyin; böyle şeylere nasıl inanılır? Kuran’ı anlamaya çalışarak, düşünerek okuyan bir insan elbette bunlara inanmayacaktır!

Ölüm Allah’ın takdir ettiği günde olacak bir durum. Bir ölümlü olan Peygamberimize bu iftira değil midir?

Müslümanların böyle hikâye, tefrikalara inanmaları imanları tehlikeye sokar. Şeyh, meşayık, âlim gibi sıfatlarla tanımladığımız insanlara Allah’ın gayb bilgisini vermesi, imtiyazlar vermesi, hüküm hakkı vermesi söz konusu değildir. (Hud 123. Ayet) Allah (CC) sadece peygamberlerinden istediklerine bir kısım gayb bilgileri vermiştir.

Dini hikayeler ve tefrikalar yanında piyasada kolayca ulaşılabilen bir kısım İslam alimi diye tanıdıklarımızın kitaplarını okumadan, din adamı, büyük alim diye söz edilen bazılarının da gene kitaplarını okumadan Kuran’ı okumalıyız.

Dini hikâyeler, masalımsı tefsirler, İslami (İslami=İslam gibi) kitaplar okuyabilirsiniz, ancak ve önemle belirtmeliyim ki önce mutlaka ve mutlaka Kuran’ı kendi dilimizde anlamaya çalışarak okumalıyız.