Soğuğun zirve yaptığı günlerdeyiz. Isınmanın bir hayli külfetli olduğu şehrimizde bu havalarda sıcak bir yuvada yaşamak büyük bir bahtiyarlıktır.

Hali vakti yerinde olanların pek fazla etkilenmediği bu soğuklarda, sağlıksız evlerde yaşayan fakir fukaranın odun, kömür tedarik edip soba yakmaları bir hayli meşakkatlidir. Sobanın devrilip yangın çıkması veya soba zehirlenmeleri ise bu sıkıntıların üstüne eklenen ciddi risklerdir.

Böylesine üzücü olaylardan biri geçen gün Mumcu Mahallesi’nde yaşandı. Afgan uyruklu anne ve üç kızının sobanın devrilmesi neticesinde çıkan yangından dolayı zehirlenmeleri tam bir trajediyi yansıtırken, ateşler arasında anne ve çocukları kurtarmak için cansiperâne çalışan İtfaiye erlerinin olağanüstü gayretleri insanlık adına yüreklere su serpmişti.

Hele İtfaiye erlerinden Yücel Küçük’ün çocukları kurtarmak için kendi gaz maskesini onlara takıp canını riske atması ve akabinde kalp krizi geçirmesi, vicdan denilen yüce duygunun alevler arasından insanlık adına yükselmesi çok onur verici bir durumdu.

Bugün, İl Göç İdaresi Müdürü Haşim Özcan’la birlikte bu güzel insanın ziyaretine gittik. Karşımızda bize vicdanı, ahlâkı, tevazuu ve sorumluğu yansıtan numûne-i timsâl bir insan duruyordu. Onu yetiştiren anne babaya yürekten şükranlarımızı sunduk. Bu kadar kirlenmişliğin olduğu zalim dünyada böylesine yüce gönüllerin olması bize ümit ve heyecan verdi. Bu asil davranış karşısında hepimiz gözyaşlarımızı tutmakla zorlandık. Pasinler’in Kurnuç köyünden olan Yücel Küçük’ün “ Ben onların kurtulmasına vesile olmaya çalıştım. İnşallah onlar da öbür dünyada beni kurtarırlar!” demesi inanmışlığın ne de güzel ifadesiydi.

İtfaiyeci kardeşimizin ziyaretinden ayrıldıktan sonra yangından kurtarıldıktan sonra hastaneye götürülen aileye ulaşmak istedik. Hastalardan anne ve iki kızının Van’a sevk edildiklerini, kalan diğer çocuğun da yoğun bakımda yattığını öğrendik.

Bu ziyaretimiz esnasında anne ve çocuklarına ilk müdahaleyi yapan hekimlerle görüştük. Hekimlerden birinin anneyi kurtarmak için çok uğraştıklarını, hatta geri döndürmek için kanunî sürenin dolmasına rağmen işleme devam edip hastanın geri dönmesini sağladıklarını söylemesi “İşte bir vicdan numûnesi daha!” dememize ve gururlanmamıza sebep oldu.

Haşim Özcan Bey’le bu duygusal ortamdan ayrıldıktan sonra, aramızda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin büyüklüğünü ve sorumluluk sınırlarını konuştuk. Geçen hafta İran sınırında el ve ayak parmakları donan sığınmacılara Devletimizin nasıl şefkat elini uzattığını; öte yanda ise onları Ege Denizi’nin sularına terk etmek isteyen Yunanlıları hatırladık.

Bugün bizim için harika bir gündü diyebilirim. Sönen umutlar içerisinde insanlık üzerine güneş gibi doğan yüce vicdanları görmemiz geleceğimizi aydınlattı.

Her türlü kötülüğün ve kirlenmişliğin kol gezdiği dünyamızda bu güzel vicdanları gördükçe “ Vicdan Tanrının içimizdeki sesidir” sözünü hatırladık.

Selam olsun gönülleri paslanmamış temiz vicdan sahiplerine! Ne mutlu onları yetiştirenlere…