Kimse kusura bakmasın; ama yazmadan olmaz!

Seçmenin adaylar konusundaki eğilimine aldırmadan; sokakta, handa, hamamda kimseye sormadan, "ben sizin babanızım, ben ne dersen o olur," diyerek ve "ben, önünüze adayı koydum, siz de sandığa oyunuzu koyun," mantığıyla fermanlarını eylediler.

Önce Narman, dediler!

Sevilen ve çalışkan belediye başkanı Yücel Ahmet İşleyen'i kulislerde yediler; Narmanlının sesi çıkmadı.

Yetmedi, Yakutiye'yi yakut taşı gibi işleyen Ali Korkut ismini sildiler; seçmenleri şaşkınlıkla gülümsedi!

Sonra Palandöken'de Orhan Bulutlar ve Uzundere'nin Halis hocasına kafaları taktılar; İspir'de de Osman Çakır'ı öteleyerek çaktırmadan ittifaka yürüdüler; baktılar ki kimsenin sesi çıkmıyor, "tamam," dediler, "keklik çantada, kekler sandıkta!"

Oysa bu kez kazın ayağı öyle değil!

Başkaları, kazın ayağı böyle, dese de en azından bize göre değil!

Sadece kazın ayağı mı?

Sazın da bozuk olduğunu düşünenlerdeniz.

Unutmayalım ki, telleri eksik ve akordu bozuk sazla ne 'oy'un havası çalınır, ne de türkü söylenir. Ve çalınmayan sazın sonu duvarda asılı kalmaktır.

Anlaşılan, yüksek oranla kazanma şansını riske sokmaktan yine çekinmediler.

..

Bir de ittifak meselesi var!

Falanca yerde filan partinin oy oranı şu kadar, şu partinin de bu kadar; topla ikisini at sepete, anlayışı da bu kez duvara toslayacak gibi!

En azından Erzurum'da bunun emareleri görünüyor.

Hani, tarihi ya da mitolojik filmlerde olur ya! Savaşa girecek ülkenin kralı, başka bir ülkenin kralına "biz, tek başımıza falanca ülkeyi yenemeyiz, birleşelim," diye ulak salar. Ulaktan, isteği alan kral da belli koşullarda "olur, ülkemde eli kılıç tutan, ok atan herkes sizinle," der.

Halka sormaya ne gerek var ki!

Kral buyruğu bu ve birkaç kale sözü alınmış!

Kralına tabi olan herkes, kralının kararıyla kılıç kuşanır ve başka bir ülke için can vermeye gider. Bu tarihi ve mitolojik filmlerde böyledir.

Günümüzde de siyaseti savaşa çevirmeye çalışanlar, seçmene "git, benim dediğim partiye oy ver," diyerek kale pazarlığıyla aynı yoldan yürüyorlar; ama unutulan bir şey var.

Anadolu insanı, özellikle Erzurumlu - askerlik hariç- emir almayı pek sevmez!

Biz böyle buyurduk, buyruğumuz kuyruğumuzadır, anlamına gelecek kararlar, bu karla kaplı kara topraklarda bu kez ters tepecek sanki!

"Ben insan değil miyim; benim adıma nasıl karar verilir ki!" Diye mırıldananların sayısı hiç de az değil, biline!

Her insanın bir huyu ve bir soyu vardır!

Ağa kapısında marabalık, bey konağında şaklabanlık yapanların da onurunun olduğunu asla unutmamalı!

Yanlış kararlarla, yanlış hedeflere "Allah, Allah," nidalarıyla yürüyenlerin kaybettiklerinde, "Allah, Allah, neden böyle oldu ki," diyerek şaşkın bir şekilde yollarından geri dönmeleri gayet doğaldır!

Sözümüz seçmenin özüne değil, yanlış seçim yapanlaradır.

Bu yanlışı yapanlara, seçimlerden sonra, "şimdi al eline kalemi, yaz başına geleni," dersek kimse küsmez galiba!

Seçmene de "Allah iyiliğini versin," der geçeriz!

Elden başka ne gelir ki!

Bu yerel seçimlerin sonucu, önce memleket ve kentimiz için hayırlı olur inşallah!

"Keklik çantada, kekler sandıkta," öyle mi acaba!

Keklik ve kek olmak!

İşte bütün mesele bu!

Kimse kusura bakmasın, seçmene kek ve keklik muamelesi yapanları yazmazsak olmazdı.

Bu da bizim işimiz yani!