Adam çok güçlü, gücünü kullanarak direnmeye çalışan genç kıza tecavüz ediyor. Kızcağız bir kenara çekilip çaresizce ağlarken, adam kızın yanına yeniden yaklaşıyor, elleriyle biraz önce tecavüz ettiği kızın saçlarını okşayarak, "ağlama, senin üzülmeni istemem, senin kaderin de böyleymiş, kim bilir, belki de hakkından hayırlısı budur," diyerek yanından uzaklaşıyor. Adamın ikna edici sesinin yanın sıra bir de kader meselesi genç kızın kafasını karıştırıyor. Belki de haklı, diye düşünerek susuyor.

Bu uydurmacayı bir kenara koyarak devam edelim.

..

Bundan önceki yazımda Atatürk Üniversitesi Rektörü Sayın Çomaklı'yı yazmıştım. Tanıdık, tanımadık birçok kişiden eleştiri telefonu aldım. "Sen, övdüğün -ki övgü değil, bir tespitti- rektörün üniversitesinde neler olduğunu bilmiyor musun," diyenler kadar, cemaatlerin cirit attığını söyleyenler de vardı. Ve benim Mustafa Kemal Atatürk hayranlığımın ve ilkelerine inanmamın sahte olduğunu bile imalı bir şekilde vurgulayanlar oldu. Dur bakalım, bir de Sayın Çomaklı'yı dinleyelim diyerek, özel kalemi aradım; ama bu yazıya kadar dönüş olmadı.

Bu gerçeği de bir kenara yazalım.

..

Özellikle elektriğe yapılan devasa ve acımasız zamlar, ülkenin birçok yerinde faturalarla birlikte protesto edilirken Erzurum'da tık yok! Demek, memnunlar ki zamlardan, hiç ses çıkmıyor adamlardan, diye düşünecek değiliz elbet. Erzurumlu, çoğu zaman fikrini dillendirmeden önce, gözleriyle konuşur. Benim gördüğüm, öfkeyle karışık kızgınlık ve sitem var birçok bakışlarda. Kahvehanelerde, sokaklarda, duraklarda birbirlerine kaçamak bakışlar atan gözler, sanki "al fikrimi sen söyle," diyor; yok, bu korkaklıktan değil, örgütsüzlüğün, yani bir araya gelememenin etkisidir. Peki, bu sitemkâr ve yorgun gözleri bir araya getirerek, demokratik protestoları gerçekleştirmek kime düşer? Söyleyelim. kentte iktidarın tek rakibi olan İYİ Parti İl Başkanlığı'nın görevidir; ancak, onlardan da tüm iyi niyetlere rağmen yeterli ses çıkmıyor. Belki de hızlı koşmaktan, nefesleri kesilmek üzere; ya da Genel Merkez gerekeni yapıyor, biz işimize bakalım, diye düşünülüyor olabilir!

Bu gözlemi de görünür bir yere bırakalım.

..

Güya zincir marketlerde denetimler olacaktı! Nerede, gören varsa beri gelsin. Her ürüne yüzde seksen kazık çakan marketlere ses çıkaran yok! Hele biri var ki, Cuma günleri namaz vakti kapılarını kilitliyor! Niye, namaz vakti alış veriş yapılmaz, diye. İnanç bu elbet, kimse bir şey diyemez ve saygı duymak gerek elbet; ancak kaygı duyulması ve denilmesi gereken, fırsatçılık yaparak ikiye katlanan etiketlerin inançla örtüşmemesidir!

Bu da burada kalsın!

..

Dört ayrı paragrafla anlatmaya çalıştıklarımızın birbiriyle bağı yok sanılmasın. Aralarındaki köprü asla basite alınamaz.

Güçlü olan, yaptığı haksızlıklarda her olanağı kullanarak haklı olduğuna ve size yapılan kötülüğün aslında sizin iyiliğiniz için yapıldığına sizi inandırabilir. Sorun sistemde olduğu kadar yönetenlerde de vardır. Siyasette ve ticarette başarılı olanlar ve de inançta en derin inanan görünümüyle karşınıza çıkanların gerçek niyetini asla bilemezsiniz. Siz, size sunulanla oyalanırken, atı alan hedefine doğru dört nala gider. Bunu anlamanın tek yolu ise, var olan somut olayları derinlemesine düşünerek analiz etmek olmalı! Siyasetin inancı; paranın ahlâkı yenmek üzere olduğu günümüzde ne kadar dertlensek azdır; azdır ama bu dertlenmenin çare olmayacağını da bilmemiz gerekir. Bireyler tek başına bir hiç, bir araya geldiklerinde ise her şeydir. Önemli olan bu bireylerin aynı ülkü ve gerçekler altında birleşmesidir.

..

Kimi siyasetçilere göre seçim çanları çalmaya başladı. O zaman, "armudun sapı var, üzümün çöpü var," demeden ve parti çıkarlarını değil, memleketin geleceği için gerekli fedakârlıkları yapmaları gerekmez mi!?

..

"Al fikrimi sen söyle," dedin, hacım!

Aha da söyledik, ne olacaksa yani!