Haber kanalları ve ajanslar “flaş gelişme” olarak kaydettiler bunu!

Neymiş, Türkiye’de 18 şehir deprem riskiyle karşı karşıyaymış!

Ve neymiş, bu 18 ilin arasında Erzurum da varmış!

İyi de…

Adama demezler mi; “Günaydıııınn!” diye…

Öyle ya!

Erzurum’un deprem riskiyle karşı karşıya olduğunu ve üstelik sadece Erzurum’un da değil; bu riskin Türkiye’nin birçok şehri için geçerli olduğunu sağır sultan bile biliyor artık…

Kaldı ki, bu bilgi geçtiğimiz aylarda meydana gelen Elazığ ve Malatya depremlerinin ardından da paylaşıldı…

Sonuç ne peki?

Hiç!

Kaldığımız yerden hayata devam…

Tamam, bu depremlerden sonra iyi niyetli bir takım adımlar atılmış olabilir belki; ama hakikat şu ki, bu riski ortadan kaldırmak, öyle birkaç adım atmakla mümkün olacak işler değil!

Bakınız!

Hafta başından beri bu meseleyi ele alıyor ve durumun ciddiyetini ortaya koymaya çalışıyoruz…

Özetle diyoruz ki: “Malumu yeniden ilam etmeyin, bir an önce ne gerekiyorsa, onu yapın!” diye…

Adam koskoca yerbilimci; sayısız araştırmalar yapmış, dirsek çürütüp, mürekkep yalamış, hoca olmuş, hocalar yetiştirmiş…

Diyor ki: “Türkiye’nin doğusunda her an uyanabilecek ve yüzlerce yıldır kırılmamış fay hatları var!”

Eeee!

Buna karşın bizim elimizde ne var?

(…)

Yani bir gün de herhangi bir depremin ardından beylik laflar etmek yerine, topyekün bir seferberlik ilan etsek kıyamet mi kopar?

Devletin ilgili kurumları muhtemel deprem senaryolarına karşı şimdiden bir eylem planı oluştursa ve aklımız başımıza sallanmadan gelse, ne olur sanki!

“Dönüşüm” deyip duyoruz habire!

Çarpık yapılaşmadan, ıslahtan ve kamulaştırmalardan bahsediyoruz da; hangi yapılar depreme dayanıklı ve acaba hangileri dayanıksız diye dönüp araştırma ihtiyacı bile hissetmiyoruz nedense!

Aklımız fikrimiz arsa üretmekte!

Aklımız fikrimiz rant parsellemekte!

Aklımız fikrimiz dünyalık devşirmekte!

Farkında mısınız?

Şehrin en janjanlı bölgelerine hangi binaları nasıl kondururuz diye yorduğumuz şu kafalarımızı, muhtemel bir depremde yerle bir olabilecek binalar için kullanmıyoruz, kullanamıyoruz…

Ne oluyor sonra?

Elif’leri ve Ayda’ları önce kendi ellerimizle enkaz altına gömüyor, sonra da onları kurtarıp hep bir ağızdan tekbir getiriyoruz…

El hak!

“Öldürmeyen Allah, öldürmüyor” evet; ama takdir edersiniz ki, Yüce Allah, insanların ölümüne sebebiyet vermekten kullarını da men edip, yasaklıyor!

Yani?

Yanisi şu:

İşin uzmanlarını geçtik; uzmanların verdiği bilgilerden yola çıkarak ilgili kurum ve kuruluşları uyarmaya çalışan bizleri de geçtik…

Bari…

Evet, bari hiç olmazsa Allah’ın dediğini yapın artık!

İnsanları öldürmeyin!

Ve insanların ölümüne sebebiyet vermeyin!

Zira öbür türlüsü Gayretullah’a dokunuyor işte…