Öyle rivayet filan ya da şimdi yasası da çıkan “dezenformasyon” filan değil…

Düpedüz devletin resmi belgesi…

41 madencimizin şehit olmasına yol açan Amasra faciası, baştan sona ihmaller silsilesiyle dolu…

Yetkililerin açık açık ikaz edildiği Danıştay raporundan tutunuz da, TTK’nın kendi programında yer alan dokümana kadar…

Faciada hayatını kaybeden madencinin kız kardeşi, kameraların önünde haykırıyordu:

Kardeşim, ‘bizi patlatacaklar’ demişti.

41 vatan evladını aramızdan koparıp alan madende, şayet işletmenin bütçesine konulduğu halde gereği yapılmayan iki milyon liralık bir yatırım yapılmış olsaydı, muhtemelen durum çok farklı olacaktı.

Kaderci bir toplumuz…

Bu gerçek hayatımızın her alanında bizi kuşatmış vaziyette…

Çürük bina yapar, sonra depremde yıkılınca kader deriz…

Dere yatağına kasabalar kurup sonra sele kapılınca kader deriz.

İnşaatın tepesine güvenlik önlemi almadan tırmanıp sonra düşünce kader deriz

Örnekleri çoğaltabildiğiniz kadar çoğaltın.

Bu kader anlayışı; bizi yönetenleri, işverenleri, resmi otoriteyi ve en önemlisi de acıya gömülen insanları kurtaran bir can simididir!

Sen otur günlerce aylarca hatta yıllarca anlat dur.

De ki hayır kader bu değil; kader sandığınız gibi yüzme bilmediğin halde denize girip bile bile boğulma değildir.

Kader, gerekli ekipman olmadan çalıştırılan maden işçisinin zehirlenerek ya da yanarak ölmesi hiç değildir.

Mevlana diyor ya, “Arpa ektiğiniz tarladan buğday biçemezsiniz.

Evet; kader işte tam da budur.

Hoş biliyoruz ki, ne söylersek söyleyelim nafile…

Adam televizyondaki evlenme programında, üçüncü defa evlenmek için eş ararken, sunucu dedi ki, “Amca sen daha önce iki eşini de öldürmüşsün ama.

Cevap verdi:

Onların kaderinde ölmek varmış.

Nasılsa kader diye bir “katil” var ve her türlü facianın, cinayetin, felaketin, kazanın ve vahşetin yegane müsebbibi o…

Unutmayın ki, dünyanın en kolay işi kaderi, irade ve aklın üstünde tutan toplumları yönetmektir.

Bartın’da, değeri iki milyon lira olan o cihaz ya da makine her neyse, vaktinde alınıp o maden ocağına kurulmuş olsaydı 41 insanımız yine ölür müydü?

TGRT, dün bu konuda sabah haberlerinde etraflıca bir yayın yaptı ve tamamen ilgili kurumun belgeleri ve verilerine dayandırdı haberini…

Dikkat ettim ne o ilgili kurumdan ne de başka bir yerden yalanlama veya itiraz gelmedi.

Nasılsa o madencilerin kaderinde gazdan zehirlenerek ölmek vardı!

Bu kadar basit…

2014 yılında benzer bir facia da Soma’da vuku bulmuş ve toplam 301 madencimiz aramızdan ayrılmıştı. Söyler misiniz Allah aşkınıza niye bu olaydan ötürü cezaevinde bir tane mahkum yok?

Zannetmeyin ki Amasra farklı olacak…

Toplumun gazını almak için muhtemelen bir iki günah keçisi bulup onları birkaç aylığına hapse atacaklar, sonra nasılsa balık hafızalı ve kaderci toplum her şeyi unutacak.

Mesele, ta ki yeni bir faciaya kadar toplumsal hafızadan atılacak.

Yahu bir toplum düşünün; amentüsünün şartı olarak, “… şerrin Allah’tan geldiğine” iman ediyor.

Hal böyle olunca kader de tetikçi oluyor haliyle!

Ne Soma’da ne Amasra’da olan, “kaderin bir cilvesi” değil, bilakis insanoğlunun hakikate, bilime ve akla kafa tutmasının bir neticesidir.

Allah; çölde devesini bir çalıya bağlamadan salıveren bedevi namına nasıl ki çobanlık yapmazsa, Amasra’da alınmayan tedbirler yüzünden patlayan madene de kalkan olmaz.

Çünkü Allah, asla kendi kurallarını ihlal etmez…