Mutluluk üzerine yazılmış, çizilmiş, düşünülmüş! Mutluluk bir duygu bir durum, her şeyden, kendinden, hayatından razı olma hali; bu duygu yaşanılabilir mi; cevap vermek zor! Mutlulukta kalınabilir mi; mesela bir saat, bir gün veya bir ay; ya da daha uzun süre; o çok zor!

Düşünme alışkanlığı olmayan insanların mutluluğun kaynağını araştırarak bulabilmesi zor. İnsan, kendisini mutsuz eden durumların kaynağını da haliyle araştırmıyor, aramıyor veya nerede araması gerektiği konusunda fikri yok!

İnsanların ekonomik olarak iki yakası bir araya gelmiyorsa; mutlu olma ihtimali çok düşüktür. Mutluluğu çok kısa sürelidir, uzun sürmez, çünkü aklında nasıl geçineceğiz sorusu vardır. Bu sorun gerçek bir mutsuzluk kaynağıdır.

Konfüçyüs demiş ki; “Mutluluğun sırrı daha çok olanı aramakta değil, daha azın tadını çıkarmaktadır”. Yanlış. Bence yanlış. Dört kişilik aile ısınamıyor, beslenemiyor, eğlence zaten mümkün değil. Hangi ısınma ve beslenmede daha azına gidilebilir? Tersi biraz üşümek veya biraz da az beslenmek; yanlış.

Sokrates de demiş ki; “Mutluluğu; isteklerimi tatmin etmek yerine, onları sınırlayarak bulmayı öğrendim.” İhtiyaçlar karşılandıktan sonra deseydi, eyvallah!

Arzuları öldürerek mutluluk yakalama tezi ise Hintlinin. Arzulardan sıyrılın diyor; Hint felsefesi. Arzuların bir kısmı lüks değil, ihtiyaçsa; o zaman daha reel düşünmeli insan. Lüksten, şatafattan uzak durmalıdır, katılıyorum. Ancak sanat, spor izlemek, seyahat etmek, tatil yapmak, kitap- dergi alabilmek için bütçe, kendince eğlenebilmek de lüks değil; bunlar olabilmeliler. Bunlar olmadan mutluluk nasıl olabilir ki?

Sahilde oturuyorum. Bu yazıyı yazabilmek için sahildeki yerli ve yabancı insanları inceliyorum. En azından deniz kenarında şartlar eşit! Deniz kenarı herkese açık. Tahmini olarak yüzde sekseni yabancılardan oluşuyor. Yaşı yetmişin üzerinde bir yabancı -ki artık turist demiyorum bizim vatandaşımız- bey ve yanında yaşı kendisine yakın bir bayan! Yürüyorlar. Bayan beyfendinin koluna girmiş. Bayan arada sırada başını bayın omuzuna koyuyor. Sohbet ediyorlar, yürüyerek. Durumları harika görünüyor. Nazar değmez umarım. Bir başka yabancı uyruklu vatandaşımız eşiyle yan yana oturmuşlar, hem balık tutuyor, hem sohbet ediyorlar. Böyle her gün onlarca mutlu aileler gördüm. İmrendim! Balık tutan veya yalnız oturan bizim vatandaşımız birkaç bayla da kısa sohbet ettim. İlk yanına gittiğim beyefendiye hal hatır sorup merhabalaştıktan sonra yalnız mısınız diye sordum. Aslında kişiseldi sorum belki sormamam gerekirdi; ah bu içimde önlenemez yazı yazma merakım vardı; sordum. Eşi evdeymiş, gelmiyormuş, hatta daha kötüsü “gelmesin daha iyi, kafamı dinlerim” dedi.

Ben anlayacağımı anlamıştım! Akıl, eğitim, kültür, iletişim ve mutluluk hedefleri olanlar ve olmayanlar diye düşündüm sahildeki durumları!

Evlilik aleyhinde hem bayanlar hem baylardan bir sürü cümleler duyuyorum, insanların evliliklerden veya insanlarla beraber olmaktan kaçtıklarını görüyorum, asosyal hayata kayış gibi! Bu insanın birbirini yalnızlığa itmesi, teşvik etmesi gibi bir şey! Hatta evliliği fobi olarak görenleri biliyorum. Belki de başkalarının hikâyelerinden, belki yaşadıkları tecrübelerden, belki doğru insanı bulamamaktan belki de sorumluluk alacak cesaretleri olmadığındandır!

Mutluluk bir eğitim, bir kültür ve yüksek oranda iletişim bilgisini hayata uyarlamak işi! Tabili ekonomik faktörler insanca yaşayabilecek bir seviyede olabilmelidir. Mutluluk akılla, bilgiyle bulunur demek daha doğru olur!