Tamam; yaşandı bitti, güzeldi geçti…

Kaldı ki, ne bir final maçı ne de ölüm-kalım mücadelesiydi… Ankaragücü maçı sezonun ilk maçıydı, hepsi bu!

Bakıyoruz da…

Aradan kaç gün geçmiş ve neredeyse ikinci karşılaşma kapıya dayanmış, halen daha aynı muhabbet…

Yok Ankaragücü, yok Oltan…

Beyler!

İki gün sonra Sivasspor’la maçımız var, biliyorsunuz değil mi?

O halde rakibimiz Sivasspor’un Ankaragücü gibi bir takım olmadığını da bilirsiniz…

Hal böyle iken…

Odaklanmak gerek, odaklanmak…

Futbolcusundan malzemecisine, taraftarından hocasına ve yöneticisine varıncaya kadar artık yeni bir hedefe kilitlenmek gerek…

Tabi yeni başarı hikayeleri yazmak istiyorsak eğer!

DADAŞ NAZARA GELDİ!

Erzurumsporla başladık, devam edelim…

İlk maç öncesinde ne diyorduk:

“İki forvetimiz birden oldu”

Peki, ilk maçta ne yaşadık?

Ne yaşayacağız, iki forvetten de birden olduk…

Sadiku sakatlandı, Ömer hastalandı, Obertan sakatlandı, Donald hastalandı, Rashad iyi koştu, iyi mücadele etti, maçın ikinci yarısında o da sakatlandı...

Kabul ediyoruz, kamp süresi yeterli olmadı, pandemi yüzünden futbolcular psikolojik sorunlar yaşadı, takım tam olarak bir araya gelemedi, hazırlık maçları yapılamadı, falan filan…

İyi de…

Şu “kem göz” denilen hadiseyi niye hiç aklımıza getirmiyoruz?

Evet, evet…

Nazardan bahsediyoruz; -kim ne derse desin- tam da Erzurumspor’un başına gelen şeyden yani…

Dolayısıyla kulüp yöneticileri artık bir kurban neyin mi keserler ya da futbolcularının kafalarının üzerinde tuz falan mı dolandırırlar, orasını bilemeyiz…

Bildiğimiz bir tek şey var, o da Dadaş’ın kesinlikle göze geldiğidir…

Unutmayın!

Nazar, deveyi tencereye insanı kabre sokar!

Net!

ZOR İŞ VESSELAM!

Şu Malatyasporun bazı taraftarlarını anlamış değiliz…

Kalecileri Farnolle’ü transfer ettikten sonra adamlarda manasız bir sevinç var ki, sormayın gitsin!

Neymiş, Farnolle Erzurumspor’u küme düşürürmüş!

Onlara göre meğer Malatyaspor’u da Farnolle küme düşürmüş!

Neyse ki, aralarında aklı selim taraftarlar çoğunlukta da; konuşmak için farklı farklı organlarını kullanmıyorlar… Yani beyinleriyle düşünüyor, ağızlarıyla konuşuyorlar…

Acaba, diyoruz…

Durum bunun tam tersi olsaydı mesela; Farnolle’ün hali ne olurdu bir düşünsenize!

Bir yandan topu tokatlayacaktı, diğer yandan bunları…

Kolay iş değil, vesselam!