Gazeteniz YENİGÜN’de sizlerin beğenisi ile gündem oluşturan ve istikrarlı bir şekilde devam eden ‘PORTRELER’ başlıklı yazı dizimizde bu hafta Diyanet İşleri Eski Başkanlarından Mehmet Nuri Yılmaz ile yaptığımız söyleşiyi yayınlıyoruz. Yaklaşık yirmi yıl önce ‘Din adamları arası diyalog’ sürecinin mimarlarından olan Mehmet Nuri Yılmaz’ın Erzurum ile ilgili önemli tespitlerinin de bulunduğu röportajımızı beğenerek okuyacağını ümit ediyoruz.
 
MEHMET NURİ YILMAZ KİMDİR?
3 Ocak 1992 ve 19 Mart 2003 tarihleri arasında Diyanet İşleri Başkanlığı görevini yürüten  Mehmet Nuri Yılmaz, 1943 yılında Erzurum’da doğdu. Küçük yaşta Kur’an-ı Kerim’i ezberledi ve devrin büyük alimlerinden Erzurum eski Müftüsü merhum Sakıp Danışman’dan dini ilimler tahsil etti. Sarf, Nahv (Arapça gramer), Maan,  Bedi (Arap edebiyatı), Mantık, Fıkıh, Fıkıh usulü, Tefsir, Tefsir usulü, Hadis, Hadis usulü, Feraiz, Kelam ve Farsça okuyarak icazetname aldı. İlk, orta ve lise tahsilini Erzurum’da bitirdi. Ardından da yüksek öğrenimini Erzurum İlahiyat Fakültesi’nde tamamladı. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Tefsir sahasında master yaptı. İlk defa 1966 yılında Erzurum’da Kur’an Kursu öğreticisi olarak göreve başladı. Bundan sonra sırasıyla Vaizlik, Kültür Bakanlığı Müşavirliği, aynı bakanlıkta Müfettişlik, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde Vakıf Kayıt Mütehassıslığı ve Mütercimlik, Din İşleri Yüksek Kurulu Raportörlüğü, Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanlığı ve Çankaya Müftülüğü görevlerinde bulundu. Başarılı çalışmalarından dolayı Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan takdirname aldı. 1990 yılında Din İşleri Yüksek Kurulu Üyeliğine seçildi. 10 Aralık 1991 tarihinde Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığı’na atanan Mehmet Nuri Yılmaz, 3 Ocak 1992 tarihinde  Diyanet İşleri Başkan Vekili, daha sonra 10 Eylül 1992 tarihinde de Diyanet İşleri Başkanı olarak atandı. Mehmet Nuri Yılmaz’ın yazdığı Kur’an-ı Kerim meali bulunmaktadır. Ayrıca; “İctihat Nedir, Mütehid Kimdir?” adlı basılı eseri ve yayına hazırlanmış “İbn-i Batuta Seyahatnamesi”, “Kur’an’da Nesih”, “Sünni ve Şii İhtilafının İçyüzü” ve “Kur’an’da Talak” adlı eserleri vardır. Yılmaz’ın bilimsel toplantılarda ve muhtelif konularda sunduğu tebliğleri, gazete ve dergilerde yayınlandı, konuşma ve ilmi makaleleri 5 cilt halinde kitap olarak okuyucularına ulaştı. İslami ilimler üzerine özel dersler vererek halen çeşitli üniversitelerde ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın değişik kademelerinde görev yapan çok sayıda öğrenci yetiştirdi. Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek tarafından “Devlet Nişanı” ile taltif edildi. Azerbaycan Bakü Uluslararası Ekoenerji Üniversitesi İslam Araştırmaları Fakültesi tarafından “İlahiyat Bilimleri Doktoru Diploması”, Kırgızistan OSCH Üniversitesi tarafından da “Fahri Profesörlük Payesi” verildi. Ayrıca, aynı üniversite tarafından Azerbaycan’a götürülen hizmetler ve Azerbaycan-Türkiye ilişkilerine değerli katkılarından dolayı “Altın Şeref madalyası” ile taltif edildi. Yılmaz, Arapça, Farsça ve Fransızca bilmektedir.
 
ORTAK DEĞERLERİMİZ HEDER EDİLİYOR
Sayın Yılmaz, Ak Parti iktidarının hemen sonrasında emekli oldunuz. Şu an itibariyle Ankara’da bir dernek kurarak çalışmalarınızı sürdürüyorsunuz. Derneğinizden biraz bahseder misiniz?
Emekli olduktan sonra birkaç arkadaş biraya gelerek dernek kurmayı düşündük. Ortak Değerler adında karar kıldık. Derneğimiz şu an Ankara Ayrancı’da Hoşdere caddesinde bir binada 2002 yılından itibaren faaliyetlerini sürdürüyor. Bu ismi koymamızın sebebi milleti bir arada tutan değerlerin korunmasını sağlamaktır. Başta ülkemizi bayrağımızı vatanımızı kültürümüzü korumak ve yüceltmektir. Bu değer altında insanlarımızın bir araya gelmesi için böyle bir oluşum kurduk.
 
3 CUMHARBAŞKANI 6 BAŞBAKAN İLE ÇALIŞTIM
Diyanet İşleri Başkanlığı görevinde en uzun süreli başkanlık yapanlardan birisiniz. Nedir bu başarınızın sırrı?
Diyanet İşleri Başkanı olarak en çok görev ilk başkan Rıfat Börekçi hocaydı. Cumhuriyet kurulunca Ankara müftüsü olan Börekçi, Diyanet İşleri Başkanı olmuş. Tabi biliyorsunuz bu Diyanet işleri Başkanlığının bir geleneği vardır. Osmanlı döneminde Şeyhülislamlık olarak sürdürülüyordu. Daha sonra bakanlık olarak hizmet verdi. İlk Bakan Konyalı Vehbi Efendidir. Diyanet İşleri Başkanlığı Cumhuriyet ile yaşıttır. Hilafetin kaldırılması ile birlikte Diyanet İşleri Reisliği makamı ihdas edildi. Börekçi, 17 sene diyanet işleri başkanlığı yaptı. Atatürk’ün atadığı bir başkandı. Ondan sonra gelen hükümetler vefat edene kadar onu makamında tuttu. İkinci olarak en uzun süre görev yapan benim. 11,5 yıl bu görevi yürüttüm.
Rahmetli Özal cumhurbaşkanı, Demirel başbakanken ilk olarak atandım. Bakanlar kurulu kararıyla atandım atamamda Özal’ın imzası vardı. Bundan sonra Özal’ın vefatından sonra Tansu Çiller hükümeti onunla da çalıştık. Buna müteakip ANAYOL Hükümeti kuruldu Mesut Yılmaz Başbakan’dı daha sonrada REFAHYOL hükümeti ile devam ettik. Daha sonra Üç partili koalisyon kuruldu DYP ANAP MHP ve DSP, Demokrat Türkiye Partisi koalisyonu ile devam ettik. Son olarak AK Parti Hükümeti gelince onlarla 6 ay kadar çalışıp ayrıldı. 3 Cumhurbaşkanı ve 6 Başbakanla çalışmış olduk.
 
ERZURUM İNSANI HAKSIZLIĞIN KARŞISINDA MAZLUMUN YANINDADIR
Solakzade ve Ömer Nasuhi Bilmen gibi Erzurumlu olup Türkiye’de dine hizmet eden ve zirve yapan isimlere rastlıyoruz. Bunda ki hikmet nedir?
Osmanlı döneminde de Şeyhülislam olarak görev yapan Feyzullah Efendi vardı. Kurşunlu Camiisi onun adına yapılmıştır. Sonra Musa Kamil Efendi Şeyhülislam olmuştur. Oda Erzurum’un Tortum ilçesinden değerli bir insandır. Cumhuriyet ten sonrada Ömer Nasuhi Bilmen Erzurum’un Salasor köyündendir. Sonrada bana nasip oldu bir Erzurumlu olarak. Erzurum tarihi bir şehirdir. Geçmişe baktığınız zaman doğu vilayetleri içerisinde en muteber bir şehirdir Erzurum merkez bir yerdir. Doğunun Paris’i derlerdi nüfus bakımından da Türkiye de 4. 5. Bir şehirdi. Kültür şehri olarak önemli medreseleri vardır. Yakutiye, Çifte Minareli Medrese gibi medreseler gibi daha bilinmeyen birçok medrese vardı. Bunlar ilim irfan yuvasıydı. Bir örnek vermek gerekirse Hazreti Peygamberin doğumu ile ilgili bir doğum şeması vardı orda bir film oynatacaklardı. Aktrislerden birisi olarak Amine hatunu canlandıracaktı. Erzurumlu sinemayı basamak için girişimde bulununca film gösterimden kaldırıldı. Erzurumlu mazlumun haksızlığa uğrayan insanların korumuş, yanında olmuştur. Milli mücadele yıllarında da Erzurum’un önemi herkesçe malumdur. Bundan dolayı her yerde Erzurum ve Erzurumlu saygıyla anılırdı. Yine Erzurum’un şanı şöhreti vardır. Yetim hoca gibi bir zat Kavaflar da bir medrese açmıştı, Fazıl Efendi, Solakzade hep Erzurum’da yetişmiş kişilerdi. İbrahim Hakkı Hazretlerini, Şair Nefi’leri inkar edemeyiz. Erzurum zalimin karşısında olmuştur hep. Bu yüzden değimlidir ki Nefi haksızlıklar karşısında susmamış bu yüzden boğdurulmuştur.
 
CEMALETTİN KAPLAN İRAN DEVRİMİNDEN SONRA DEĞİŞTİ
Erzurum’da yine bir Cemalettin Kaplan gerçeği var. Kendisini İslam halifesi olarak gösteren bir Erzurumlu, haksızlığın karşısında canını bile vermekten imtina etmeyen Nefi düşünüldüğünde çelişki olmuyor mu?
Cemalettin kaplan’dan söz ettiniz Kaplan. Burada imamdı sonra müftü oldu. O zamanlarda çok sakin bir adamdı. Sonra ne olduysa farklı bir surete büründü anlamış değilim neden böyle oldu. Ne olduysa emekli olduktan sonra oldu. İran devrinden sonra ortaya çıktı kendisini halife ilan etti Almanya’da. Zannedersen önce İran’a sonra Almanya’ya gidince farklı bir sima olarak karşımıza çıktı. Bunu normal karşılıyorum Erzurum’dan farklı yapıda insanlar çıkabilir. Mesela Hazreti Peygamber Cahiliye devrinde kız çocuklarını canlı canlı toprağa gömen bir toplumdan çıktı. Tabi bunlar bir istisnadır.
 
CEMAL GÜRSEL BABACAN BİRİYDİ
Yine bir Erzurumlu olan Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel hakkında neler söyleyeceksiniz?
Rahmetli Cemal Gürsel Cumhurbaşkanı iken burada bir konuşma yaptı dinledik. O zaman 27 Mayıs darbesi hiyerarşik bir şekilde olmamıştı. Albayların altındaki insanlar bunu yaptı. Darbenin yapıldığı sıralarda Gürsel, mecburi izine ayrılmıştı. Okuduklarımıza dinlediklerimize göre emekli olup gidecekti. Hiçbir ümidi yoktu. Darbe olunca Cemal Gürsel’i getirip Cumhurbaşkanı yaptılar. Menderes’e yazdığı bir mektup vardı. Orada iradesi dışında bu darbenin olduğunu anlatıyordu. Babacan bir adamdı kendisine baba derlerdi.
 
HER ERZURUMLU ERZURUMLU DEĞİLDİR          
1980’li yıllar halkın en zor günleriydi. O zaman gençlik sağ sol diye ikiye bölünmüştü. Bunlar adam falan öldürmediler. Cinayet falan işlememişler. İdam edilmeleri kamu vicdanında idamları onaylanmıyor. Onlar bir kayıptı.
80 li yıllarda ben Ankaradaydım. O zaman Kültür Bakanlığı’nda bakanlık müşaviriydim. Türkiye’nin durumu felaketti. Her gün insanlar öldürülüyordu. Bu siyasi olaylar o günkü şartlarında değerlendirilmesi lazım. Erzurum’dan her türlü insanlar çıkabilir. Birde bu insanların geçmişini araştırmak lazım. Beklide başka bir yerden Erzurum’a gelmiş olabilir. Bir yerden peygamberde Ebu cehil de çıkabilir.
 
İSLAMİYETTE ASIL OLAN DİN KARDEŞLİĞİDİR
Önce Müslüman mı yoksa Türk mü olmak?
Dünyada baş gösteren ırkçılığın terörü körüklediği ortadadır. Irkçılık dinimizde red olunmuştur. Yani bir insan kendini ırkını seçme hürriyetine sahip değildir. Bizi yaratan hangi ırktan olmak istiyorsunuz diye bize sormamıştır. Annemizi babamızı seçme hakkı da verilmemiştir. Bu kader işidir. Ona karşı çıkmaz bizim haddimiz değildir. Kuran ı kerimde sizi ırklara kavimlere ayırdık ki birbirinizle tanışacağınız diye. Demek ki Allahın taktiri böyledir öyle murat buyurmuş ve kabileleri boyları yaratmış. Üstünlük taslasınlar diye ırkları ile övünsünler diye değil birbirlerini tanısınlar diye yaratmış. İslamiyet’te din birliği esastır. Ancak müminler birbirine kardeştir. Onun için mesela Asrı Saadettin örnek vermek gerekirse Bedir savaşında Uhud savaşında baba oğul, kardeş kardeşe karşı karşıya savaştılar. Bir ideal uğruna savaştılar. İslamiyet’te asıl olan din kardeşliğidir.
 
TÜRK DENİLİNCE İSLAM, İSLAM DENİLİNCE TÜRK AKLA GELİR
İslamiyet’te bir insanın milliyetini sevmesi veya bir millete ait olduğunu ifade etmesi yasak değildir. O psikoloji meselesidir. Bunu bir ideoloji haline getirirseniz o zaman tehlikeli olur. Bir yere gittiğiniz zaman hemşerinizi ararsınız. Oda olmasa bir Türkü ararsınız. Müslümanlık aynı zamanda onun yönetimi altında yaşayan insanlar arasında bir ayrım yapmamış din özgürlüğü getirmiştir. Hazreti Ali, Malik Bin Ejderi vali olarak gönderiyor ve akabinde mektup gönderiyor. Senin ülkende Müslüman olmayanlar yaşıyor onlarda yaratılışta seni kardeşindir. İnananlar hem inanışta hem de Adem’in çocuğu olduğuna göre onlarda senin kardeşindir. Adalet bunu gerektirir. Bizde müspet milliyetçilik vardır. Türk milleti İslam’a çok büyük hizmetlerde bulunmuştur. Abbasiler döneminde halife mağlup ediliyor haçlı savaşlarında o zaman idareyi Türkler ele alıyorlar. Sonra Osmanlı devleti kuruluyor. Bin yıldan beri Müslümanlığa en çok hizmet eden bu millettir. Onun için Türk denildiğinde İslam denildiğinde Türk akla gelir. İslam’ı Türk’ten, Türkü İslam’dan ayırmak mümkün değil. İnancı olsun yada olmasın ateistte olsa benim kardeşimdir diyorsa onu İslamiyet men eder.  Ahirette Türk sancağında değil İslam sancağında buluşacağız Allah nasip ederse.
 
DİNLER ARASI DİYALOĞU İLK BAŞLATAN BENİM
Diyanet İşleri’nin şimdiki başkanı Mehmet Görmez’in Dinler arası diyalog olmaz sözünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dinler arası diyalogu ilk başlatan benimdir. 1993 yılından itibaren başlattık. Bir takım toplantılara katıldık. Fener Rum Patrikhanesinin yaptığı bir toplantı vardı oraya katıldık. Bunu ilk ben kurdum. Strasbourg’da bir toplantı düzenledik. O toplantıya Müslüman din adamlarının yanı sıra Hıristiyanlar, Yahudiler, Katolikler, Ortodokslar ve Protestanlar katıldı. O yapılan toplantıda konuşulanlar kitap haline getirildi ve basıldı. Günümüzde artık bu diyalog bir seçenek değil zorunluluk haline gelmişti. Ticari manada diyaloglar siyasi diyaloglar yapılıyor, askeri diyaloglar iktisadi diyaloglar kuruluyor da neden din adamları arası diyaloglar kurulmasın. Biz dinler arası diyalog değil din adamları arasında diyalog kurduk. Benden önceki diyanet işleri başkanı dedi ki ben papaya mektup yazmaya bile çekinirken sen bir araya gelip sohbetler düzenliyorsun. İslam dini zaten diyaloga açık bir dindir. 15 asır evvel İslam Kur’an demiyor mu ey insanoğlu gelip bir tek kelimede birleşelim. Nedir o Allahtan başkasına tapmayalım birbirimizi tanrılaştırmayalım. Kur’an diyaloga çağırıyor. Hazreti Ömer Halife iken kiliseyi ziyarete gidiyor. Orda patrik buyurun namaz kılın deyince Hazreti Ömer, burada namaz kılarım fakat namaz kılarsam halife burada namaz kılmıştır deyip namaz kılmayı alışkanlık haline getirip sizin hürriyetinizi elinizden alırlar demiş. Dinler arasında elbette diyalog olmaz. Çünkü İslam dini tevhit dinidir.  Allah’ın birliğine davet eden bir dindir. Hıristiyanlıkta ise üçlü teslis inancı vardır. Siz bu bir ile üçü nasıl diyalog haline getireceksiniz.
 
DİN ADAMLARI DİYALOGU KAÇINILMAZ OLMUŞTUR
Dünya barışının sağlanması için dinleri birleştirme düşünceleri ortaya atılıyor. Bir din adamı olarak buna ne diyeceksiniz?
Dinleri birleştirmek mümkün değildir. Daha önce Muhittin Arabi bir girişimde bulunmuş dinlerin bir araya getirilmesi konusunda girişimde bulunmuş ama mümkün olmamıştır. Her dinden insanlar olacaktır ama önemli olan din adamlarının diyalog kurması gerekir. 1963’lü yıllarda Vatikan tarafından gündeme getirilmiş. Ondan önce Müslümanlarla Yahudilerle diyalogları yokmuş onları cehennemlik olarak görmüş. Din adamları diyalogu kısaltılarak dinler arasındaki diyalog olarak kullanılmış mecazi olarak.
 
DÜNYA BARIŞI DİNLER ARASI BARIŞTAN GEÇER
Neden bu diyaloga ihtiyaç var?
Neden bu diyalog. Çünkü dinler arasındaki savaşta insanlar çok çekmiştir. Bugünde bu savaş yapılmaktadır. Misyonerlik faaliyetlerini inkar edemezsiniz. Buradaki amaç dünya barışı için tüm din mensuplarının biraya gelmesidir. Zaten bizim papa ile yaptığımız bir anlaşma var o anlaşmada bunlar geçiyordu. Her türlü gençliği tahrip eden uyuşturucu ile mücadeledir. Papa 2. Jean Paul ile anlaşma yapmıştık. Önceki papaz Osmanlıya bağımlılığını sürekli ifade ederdi. Dinler arası barış olmadan dünya barışı bir hayaldir.
 
GÜNLÜK SİYASETİ CAMİLERDEN UZAK TUTMAK GEREKİR
Cemaatlerin siyasette ki etkinliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Benim görüşüm İslam’a hizmet edenlerin tarafsız olmaları öngörüyorum. Ben görevdeyken bütün yaptığım çalışmalardan birisi buydu. Camiye günlük siyaseti sokmamaktı. Elbette ki siyaset çok önemlidir. İslamiyet’in de siyaseti vardır. Ama bu müspet bir siyasettir. Günlük siyaseti camiye veya etrafınızda gelen insanlara telkin ederseniz onları yönlendirirseniz İslam’a ada zarar vermiş olursunuz. Günlük politikayı camilerde dile getirmemek gerekir. Bir siyaset adamının dindar olması namaz kılması oruç tutması ilahi emirleri bizi mutlu eder. Ama bu siyasetin dine şahsi çıkar için alet edilmesi ondan menfaat temin edilmesi İslam’ın reddettiği bir şeydir. Bir insan Allah için dinini yaşar ve o dinin emirlerini yerine getirmediğinde Allah katında sorumludur. Bunu politikaya soktuğunuz zaman zarar verirsiniz dine. Kur’an diyor ki benim ayetlerimi bir menfaat karşısında satmayın. Bu ne demektir. Şahsi çıkarlarınıza alet etmeyin. Kur’an Yahudilikle, Hıristiyanlıktan bahsederken onlar dinlerini dünya menfaatleri için sattılar diye buyurmuştur. Mesela adam dükkanına hacı bilmem kimin dükkanı yazıyor. Bu yanlış bir şeydir. Namaz kılan oruç tutan efendi deniliyor mu elbette denilmiyor. Bu tür olguları maddiyata alet etmek günahtır. Samimi bir insan dini yaşamalıdır ebette.
 
İSLAMIN GÜZELLİĞİNE GÖLGE DÜŞÜRDÜLER
Dünya’da batılı ülkeler Müslüman denildiğinde terörist yakıştırması yapıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Radikal gruplar vardı. Mesela Hizbullah bizim 22 imamızı öldürdü hem de domuz bağı ile çok feci bir şekilde. Kendi görüşlerinde olmadığı için. Bu tür şeyler İslam’ın ruhuna aykırıdır. Batıda mesela 11 Eylül’de ikiz kulelerin intihar eylemi ile vurulması yüzünden bir sürü mazlum insan öldü. Bunların İslam ile bağlantısı yoktur. Zaten intihar vakaları İslam’la örtüşmüyor. Mesela savaşta bile kadınları çocukları yaşlıları ve din adamları öldürmeyin denilir. Orda bile merhameti İslam emrediyor. Bunlar dine uygun değildir. Bir şiddeti desteklemek mümkün değildir. Irak’da 1 milyona aşkın insan öldürüldü bunları da görmezden gelmemek lazım. Camiler bombalandı camiden çıkan insanlar öldürüldü. Hep bir tarafa yüklenmek doğru olmaz. Senin teröristin kötüde benimki iyi demek çok abes. İslam’ın imajını bunlar zedeliyor. İslam bunlardan münezzehtir. Müslümanın da imajını zedeliyorlar. Müslüman elinden dilinden kurtuluşa eren kişidir buyuruyor peygamberimiz.  
 
ALTERNATİF CUMA NAMAZLARI BÖLÜCÇÜLÜK ÇIKARMAYA YARAR
Terör örgütü yandaşlarının alternatif Cuma namazları kılmalarına ne diyeceksiniz?
Bizde de geçmişte vardı. Mesela Erzurum’dayken buna şahit olmuşumdur. Belli bir camiye gidilip o imamın arkasından namaz kılarlardı. Filan hocanın arkasında namaz kılarız o bizdendir diye söylenirlerdi. Diyarbakır da aynı şekilde bu yaşandı. Devlet memuru imamın arkasında namaz kılınmaz deyip te camiye gitmeyin diyenler vardı. Bunları gördük yaşadık mücadele ettik. Bunlar yanlış şeylerdir.
 
CEM EVLERİNE DE İHTİYAÇ VAR
Türkiye’de yaşayan gayrimüslimlerin ve alevi vatandaşların sürekli olarak bizim vergimizle bizede mabet yapılsın isteklerine ne diyeceksiniz?
Fazla teferruata girmek istemem ama laik bir devlet bütün inançlara eşit mesafede olur.  Devlet dinlere karşı tarafsız olmalıdır. Neden diyanet var. Hıristiyanlıkta ruhbanlar sınıfı vardır onlar ayakta tutuyor kiliseleri bizde böyle bir uygulama olmadığı için devletin yardımına muhtaçtır camiler. Vicdan hürriyeti bağlamında Cem evi yapılıyor. Cem evleri kültür evleridir dergahtır. Devlet geçmişte de yardım etmiştir. Kültür bakanlığı bütçesinden yardımlar yapmıştır. Öyle müesseselere de ihtiyacımız vardır. Madem din hürriyeti özgürlüğü var. Yardım edilmesinde de sakınca görmüyorum. O mevzu çok tartışılan bir mesele.