-Yaklaşık 15 ay önce Anadolu Üniversitesi’ne rektör olarak atandığında normal bir atama olarak duruyordu Şafak Ertan Çomaklı’nın rektörlüğü. Ne yalan söyleyeyim, gidip de yerinde görünce hem Çomaklı’nın ne denli bir okula rektör olduğunu ve hem de kısa zamanda nasıl da kendisini kabul ettirdiğini, iz bıraktığını gözlemledim.

DADAŞ ÇOMAKLI- Eskişehir’e giderken en çok istediğim bir şeydi dadaş rektörü Dadaş kıyafetiyle resimlemek. Anne Zekiye Çomaklı ile görüşmemiz sonrasında kısa sürede o kıyafet yaptırıldı ve özel bu fotoğraf çekildi de ben de derin bir oh çektim.

-1958 yılında kurulan ve bugün sayıları 1 milyonu aşan aktif öğrencisiyle Türkiye’de sayılı Üniversitelerden biri olan Anadolu Üniversitesi, hemşehrimiz sayesinde bir çok ilk’i yaşadığı gibi farkındalıkları ile de tarihe not tutuluyor. Öğrenci memnuniyetinin esas alındığı okulun kampüsünde daha ilk gözlediğim şu oldu ki Prof.Dr.Şafak Ertan Çomaklı öğrenciye dokunmuş. Hem de bir rektör, hoca olarak değil, baba olarak..

-Nasıl tasavvur edersiniz bilmiyorum ama çok mütevazi bir makam odası var. Çalışma masası var, genelde orada oturuyor. ‘’Makam koltuğunda oturduğum sayılı’’ diyor zaten. Hatta bir ara en son ne zaman oturduğunu da düşünmeye başladı, bu konuyu konuştuğumzda. Mutlaka bir yerlerde.

Hani narı anlatan bir bilmece var ya. Çarşıdan aldım 1 tane, eve geldim 10 tane! Eskişehir’de gidip gördüğümde galiba Prof. Dr. Şafak Ertan Çomaklı’nın bende durumu tam da bu şimdi.

Bir çokları gibi Erzurum’dan bakınca normal, sıradan bir şeymiş geliyordu bana da Çomaklı’nın Anadolu Üniversitesi’ne rektörlüğü. Ama içine girince anladım ki sıradanlık yok, aksine ‘olağanüstülülük’ hali mevcut.

Öteden beri gideyim, gideyim, göreyim der dururdum. Ankara’da ki katılmam gereken bir toplantı öncesine denk getirdim Eskişehir ziyaretimi. Çok da iyi etmişim. Bugün aktif öğrenci olarak 1 milyon 100 bine yakın öğrencisiyle Türkiye’de ilk sırada yeralan koca Anadolu Üniversitesi’nin kampüsünü baştan aşağı gezdim.

24 saati açık, hep uyanık kalan, uyumayan, yaşamın her anında bir kampüs. Zaten sloganları da var: Yaşam boyu öğrenme odaklı bir Dünya Üniversitesi! Üç tam gün orayı soludum. Kesin olarak söyleyeceğim şudur ki, bir hemşehrisi olarak Şafak Ertan Çomaklı ile gurur duydum. 15 ay gibi bir sürede inanılmaz pozitif bir etki bırakmış.

Üniversite’nin 10’ncu rektörü olmuş ama iz bırakan, ‘ilk’leri gerçekleştiren bir rektör olmuş. Bunu ‘laf olsun, torba dolsun’ diye söylemiyorum. Ona yağ çekmek, yalakalık olsun diye kurulmuş cümleler diye düşünmeyin bu dediklerimi. Bilenler bilir. Ne ben o yolların yolcusuyum, ne de onun böyle yıkama, yağlama işlerine ihtiyacı var.

O’nu anlatmak, görev süresi içerisinde neler yaptığından bahsetmek için fazla uzağa gitmeye gerek yok. Öğrencisine dokunan bir rektör olmuş. Derse giden veya yurduna dönen bir öğrenciyi yolundan alıkoyup ayaküstü sorduğunda da bunu hemen anlıyorsun. İlla ki farkediyorsun. Öğrenci dostu Üniversite boşuna demiyorlar..

KOLTUĞUNDA OTURDUĞU ANLAR SAYILI..

Bir defa çok yoğun. Boş anı yok. Geleni, gideni çok. Ben dahi sadece üç gün içinde kısa aralıklarla iki defa görüşebildim.

Çoğu kez rektörlük binasında da olmuyor. Olsa da çok az duruyor. Nasıl tasavvur edersiniz bilmiyorum ama çok mütevazi bir makam odası var. Çalışma masası var, genelde orada oturuyor. ‘’Makam koltuğunda oturduğum sayılı’’ diyor zaten. Hatta bir ara en son ne zaman oturduğunu da düşünmeye başladı, bu konuyu konuştuğumuzda. Mutlaka bir yerlerde.

Oğlu rektör olduktan sonra Ankara’daki evlerini Eskişehir’e taşımış anne Zekiye Çomaklı. Bizim Zekiye ablamız. Yine, Erzurum’da, Ankara’da olduğu gibi ‘birlik’ kalıyorlar Şafak hocayla. Hocanın 3 çocuğuna eşi Mehmet Çomaklı başkanla yine o bakıyor. Aynı evde kalmalarına rağmen Zekiye abla bile doğru dürüst oğlunu göremiyormuş çoğu gün. Ya sabah ya da gece yarısı görebiliyormuş.

Şafak hoca bir şey yapmış, 5 rektör yardımcısı kadrosunu 3’e indirmiş. Biri Erzurumlu. Prof.Dr.Selim Başar. Açık Öğretim Fakültesi’nin yönetiminden onu sorumlu tutmuş. Her daim de birlikteler. Güzel bir ikili olmuşlar, çok iyi uyumlu çalışıyorlar, onu gözlemledim.

Hele bir Özel kalemi var, süper çalışıyor. Özel Kalem Müdürü Melda hanım, güleryüzlü, ağırbaşlı, tam bir hanımefendi. Sadece rektör hocanın gelen ziyaretçilerine değil, özel misafirleri ile de yakından ilgileniyor.

Özel Kalem’de bütün işler de bir makine gibi çalışıyor. Kurum ciddiyeti bu olsa gerek. Rektör hocanın başarılı olmasında sanırım ekibinin de çok ciddi katkısı var.

5 KAPILI ŞEHİR!

Türkiye’de en ucuz yemeği Anadolu Üniversitesi öğrencileri yiyor desem abartmam.

Bin 500 liraya 3 çeşit yemek yiyorlar. Abarttığımı, yalan attığımı sanmayın lütfen. Simit parasına.. Hem de günde üç öğün. Ramazanları da öğrenciye akşamları iftar yemeği veriliyormuş, bu da ilk’lerden biri. İnanılacak gibi değil. Yemekler de öyle sıradan değil. Kallavi bir restaurant yemeği gibi.

Diyetisyenler tarafından hazırlanıyor, gıda mühendisleri tarafından da her öğün denetleniyor. Akademik personel için ‘taşbina’ denilen bir restaurant var, sadece konsepti ile değil, yemekleri ile de sanırım Vedat Milör ve Mehmet Yaşin gibi gurmelerden görseler illa ki 5 yıldız alır.

Düne kadar varmış ama Şafak hoca geldikten sonra bu restauarantta içki satışı yok. Biraz ilk başlarda lam-lum eden olmuşsa da olay çok kısa sürede kapanmış. Çevre düzenlemesine büyük önem veriliyor. Her yer çiçek bahçesi. Kampüs alanında temizlik de göze çarpıyor.

Ağaç yapraklarının dışında hemen hemen hiçbir alanda çöpe rastlamak mümkün değil. Güvenlikli bir kampüs alanı ama güvenlik görevlisi en az gördüğün şey. Tek-tük güvenlikçi görüyorsun. Toplam 5 ayrı yerden girilebilen 5 kapılı bir kampüs bu.

Kampüsten çok adeta ‘yok yok’u olan bir şehir. Her çeşit ağaç mevcut. Japon Bahçesi bile var. Hayatımda hiç görmediğim, duymadığım bodur ağaçlar da bu bahçede mevcut. Botanik bahçesi de, kapalı sineması, radyosu da ayrı bir güzellik. Sosyal tesislerinde de kalan herkes evindeymiş hissine sahip.

O ÖNCE BİR BABA!

Bir defa öğrencisine rektör olarak değil, bir hoca, bir baba olarak yaklaşıyor Çomaklı.

Bazen onları ev veya yurtlarında ziyaret ediyor, ‘’Burada esas olan öğrencidir. Öğrencinin koşulları iyi olmalı bir defa. Çünkü ben benim çocuklarımı yarın onlara teslim edeceğim. Onlar ne kadar iyi olursa benim çocuklarımın da geleceği öyle iyi olacaktır kanaatindeyim’’ diyor.

Bazen öğrencilerle öğlen yemeklerinde bulunuyor Çomaklı ve onlarla selfie çekiyor. Onlarla yeri geliyor kartopu oynuyor, yeri geliyor ders çalışıyor. O açıdan ‘öğrenci memnuniyeti’ ön planda tutuluyor. İnternet kullanımının bedava olduğu, devasa kütüphaneye sahip, müze, sanat ve müzik etkinliklerinin ücretsiz gerçekleştiği, bedava sağlık hizmetinin yapıldığı, Psikolojik Danışma ve Rehberlik biriminin olduğu bir kampüste yaşıyor öğrenciler.

Kapalı ve açık spor salonları ile öğrenciye spor imkanı da tanınmış bir okul burası. Yunus Emre’nin heykelinin olduğu ve aynı adı taşıyan kampüste çok sayıda fakülte ve yüksek okul var. 12 fakülte, 3 Yüksekokul, 3 Meslek Yüksek Okulu, 6 da Enstitü’yü barındıran bir kampüs burası.

Tesadüfe yer bırakmıyor. Bu okullardaki eğitim kalitesinin artmasına çabalıyor Çomaklı. Fakülte dekan ve akademik personeli ile sürekli temasta. Nerede ne sorun var, anında çözüme gidiyor, sorun istemiyor. O yüzden de ‘’Türkiye’nin en kaliteli akademik kadrosuna sahip bir Üniversitelerin başında geliyoruz’’ diye övünüyor rektör hoca.

PUSULA’NIN KIYMETİNİ BİLİN! - Erzurum’da bulunduğu dönemlerde PUSULA Gazetesi’nin köşe yazarlığını da yapmışlığı olan Prof.Dr.Şafak Çomaklı, arkadaşımız Vedat Refayeli’ye gazetemiz ile ilgili sorular sordu, Erzurumluların PUSULA’nın mutlaka kıymetini bilmeleri gerektiğini söyledi..