Neslihan Arzu Keteci: Belki birçoklarının dağcılıkla, tarihin, kültürün ne münasebeti var diyecekler ama, bu münasebeti kuran bir genç ve enerjik insan bizi böyle bir söyleşiye zorladı. Erzurum dağcılarından ve Arama Kurtarma ve Doğa Sporları kulübünün başkanlığını yürüten Çetin Bayramla Erzurum’da doğa ile tarihi bağdaştıran faaliyetleri ile ilgili bir söyleşi yaptık ve ilk sorumuzu sorduk. Kimdir Çetin Bayram?
Çetin Bayram: 8 Ağustos 1981 tarihinde Erzurum’da doğdum. 7 yaşıma kadar Sanayi mahallesinde, daha sonra sırasıyla, Yunus Emre, Yenişehir, en son olarak 29 yaşıma kadar Aziziye ve Mecidiye tabyalarının altında bulunan Gaziler (Dağ) mahallesinde büyüdüm. Sırasıyla 50. Yıl Ortaokulu, Cumhuriyet Lisesi ve son olarak Atatürk Üniversitesi K.K.E.F. Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği Bölümünü bitirdim. Daha sonra 289. Dönem Jandarma Asteğmen olarak Hakkari Çukurca’da vatani görevimi yaptım. Askerden sonra bir müddet vekil öğretmenlik yaptıktan sonra 2009 yılına kadar Uluslararası bir şirkette Arama Kurtarma ve Dağcılık konularında danışmanlık yaptım. 2009- 2011 yıllarında Atatürk Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulunda(BESYO) Dağcılık ve Doğa Sporları branşın da Öğretim elemanı olarak çalıştım. Bu görev esnasında, Dünya’nın en estetik tırmanma duvarlarından biri sayılan, Atatürk Üniversitesi camii karşısında bulunan ve 2009 yılında inşaatı biten Çift Başlı Kartal figürlü tırmanma duvarının ve Dünya’nın en yüksek Buz Tırmanma duvarının planlanması, fikir ve proje şekli konusunda başrolünü üstlendim. Türkiye’de ki özel yetenek sınavları içerisinde Doğa Sporları Branşı adı altında bir baranşın açılmasını sağlayarak 3 dönem öğrenci alınmasına ön ayak oldum. (Şu anda bu tırmanma duvarları yapılış amaçlarından çok uzak ve atıl, Doğa Sporları branşı ise geçen yıl kapatılmış durumda) 2011 yılında Winter Universiade Spor Direktör Yardımcılığı görevine getirildim. Sonrasında ve halen Gençlik Spor Bakanlığına bağlı olarak Dağcılık Antrenörlüğü yapmaktayım. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarının üyeliği ve ATAK Arama Kurtarma ve Doğa Sporları kulübünün başkanlığını yürütmekteyim. Ocak ayında Türk Dağcılık tarihinde bir ilk olan ve Dünya Dağcılık Federasyonu (UIAA) nın faaliyet programına alınma başarısı gösteren 17 Ülke 178 profesyonel Dağcının katıldığı Uluslar arası Buz Tırmanış Festivalini organize ettim.
Neslihan Arzu Keteci: Dağcılık ve tarih nasıl bir ilişki kurdunuz bu iki alanla ilgili? Siz dağcısınız, Tarihe olan bu merakınız nereden geliyor? Tarih, geçmişi inceleyen bir sosyal bilim dalı sizin yaptığınız spor ise fiziki, bedensel, güç ve emeğe dayalı bir spor, bu ikisini başarmış olduğunuzu gördüğüm için soruyu soruyorum.
Çetin Bayram: Dağcılık ve Tarih. Bu iki kelime benim hayatımın iki vazgeçilmezi. Sporcu olmasaydım kesinlikle tarihçi olurdum. Her ikisi ile de ilgilenirken müthiş bir iç huzur hissediyorum. Çocukluğumdan bu yana süregelen tırmanma ve dağ sevdası, ruhumun en kolay haliyle ifade etmek gerekirse, biraz “Yabani”, yalın, izole kalmasına sebep oldu. Lise son sınıfta hobi olarak başlayan dağcılık merakım Üniversite yıllarında durdurulamayan bir doğaya kaçış sürecine dönüştü. 2 kez Türk Dağcılık Milli Takımına seçildim. Halen aktif olarak Dağcılık yapıyorum.
Tarih ise ruhuma yerleştirilmiş merak ve araştırma genlerinin çok hızlı çalışmasıyla doğru orantılı. Tarihe yön veren savaşlara, efsanelere, onların kahramanlarına olan merakım beni tarihe doğrudan bağlayan sebep. Savaş alanlarına tek başıma gidip savaşları ve ölüme koşan savaşcıların sesini, kimi zaman rüzgârla, kimi zaman sessizliğin en derin halini hissederek dinlemek… İşteruhumu en çok mutlu eden olay.
Yetiştiğim mahalle Aziziye ve Mecidiye tabyalarının bulunduğu Top dağının hemen altındaydı. Palandöken dağlarına yaptığım tırmanışlarda, Palandökenin arkasındaki 2 tabyayı görürdük. Bir gün yanlarına gittim ve hissettiklerimi tarif bile edemedim. Bu nasıl bir şaheser ve burada ne arıyor dedim kendi kendime. Kim, ne için yapmıştı bunları buraya. Araştırdım ancak çok fazla bir bilgiye ulaşamadım. Zamanla birkaç kitap ve yazıya ulaştım. Sonra her gidişimde tabyaların biraz daha yıprandığını görmeye başladım. Çok üzülüyordum. İki yıl önce kasım ayının başlarında, Niğde Aladağlardaki sezonun son tırmanışlarını bitirmiş Erzurum’a dönmüştüm. Bir İlanla karşılaştım. Sonradan başkanlığını Erzurum’a yeni atanan Sn. Erzurum Valisi Ahmet ALTIPARMAK’IN yaptığını öğrendiğim Tabyalar Platformu diye bir oluşumun 9 Kasım’da, 1877 yılında kazanılan ve Türk tarihine altın harflerle yazılmış, Ordu-Millet kavramının en güzel örneği olan Aziziye Zaferini aynen canlandıracağı ve herkesi davet ettiği yazıyordu. Orada her zaman başımı belaya sokan herkesten farklı olanı yap genlerim devreye girdi. Ve dedim ki biz o gecenin sadece sabahını değil, gecesini de tabyalarda yaşayacağız. Öğrencilerimle yaptığımız istişareden, tabyalarda sabaha kadar Aziziye ve Mecidiye arasında nöbet tutma kararı çıktı. Ve o muhteşem sabah… 136 yıl önce Erzurum’da yerinde olmak isteyeceğim en son insan herhangi bir Rus askeriydi. Aman Allah’ım bu nasıl bir mahşeri kalabalık.
Eminim ki o güne kadar Erzurum’daki insanların yüzde doksanı gerçekte o tabyalarda ne olmuştu bilmiyordu. Ben dâhil hiç kimse birçok sebep (bahane) den merak etmemiştik. Nene Hatunu bilirdik sadece, bebeğini beşikte bırakmış, Rus ile savaşmış. Başka??? Bu Rus neden gelmiş? Ne zaman gelmiş? Nereden gelmiş? Kaç kez gelmiş? Cevap yok…
İşte o gün dedim ki tabyaların değerlendirilmesi lazım. Günümüze uyarlanması lazım. Ama nereden başlamalıydım? Aynı kaygıları Dağcılık ve Rafting, Kano, Bisiklet, Buz Tırmanışı için çok sık ziyaret ettiğim Uzundere ilçesinde ki Öşki Manstırı ve Tortum’daki Haho Manastırı içinde hissediyordum yıllardır. Sonra Kuzeydoğu Anadolu Kalkınma Ajansına ( KUDAKA) bir proje hazırlamaya karar verdim. Zafer ve İnanç Yolu oldu projemizin adı. Zafer teması Tabyalar, Savaş alanları Siperler, Şehitlikleri, İnanç teması ise Kiliseler, kaleler şapelleri kapsayacaktı. Bu iki temayı birleştirmeliydim. Çok güzel bir örnek olan ve her yıl binlerce turistin akın ettiği Likya Yolu’nu inceledim Antalya’ya giderek bizzat yolu hazırlayan İngiliz Kate CLOW’u ziyaret ettim fikrimi anlattım. Çok etkilendi ve bu projenin çok kıymetli olacağını söyledi. Sebebi bu çalışmanın Erzurum’da başlayıp bir ayağının Rusya’ya diğerinin Gürcistan’a kadar gidebileceği gerçeğiydi. Nitekim detaylandırarak hazırladığımız projemiz yönetim kurulunda görüşüldü ve bir ilk olarak kabul edildi. Şu anda oldukça yol kat etmiş durumdayız. Ve her geçen gün daha kıymet kazanmaya başladı projemiz.
Erzurum tarihine yoğunlaşmamın ise birkaç sebebi var. Birincisi çok şükür bu kadim şehrin topraklarında doğmuş bir Erzurum çocuğuyum. Dedem Topçu çavuşu Tosun, Sarıkamış harekatından sonra Rusya’ya kardeşi ve amcası şile esir götürülmüş. Sibirya’da esir tutulduktan sonra ekim devrimi ile oluşan karışıklıktan faydalanarak, arkasında esarette ölen kardeşi ve amcasını bırakıp binbir zorlukla geri dönüyor. Sarıkamışa kadar geldikten sonra Deli Halit Paşanın ordusuna alınıyor ( 1918) cennet mekan Kazım Karabekir Paşa’nın ordusu ile Kars’ın alınmasına kadar orduda savaşmış. Ve 1921 yılında Kars’ta terhis olmuş. Horasan’a yerleşmiş. 1985 te 110 yaşında ölümüne kadar hep anılarını anlatmış. Bende büyüklerimden dinledim hep. Diğer ve benim en büyük sebebim o günlere o savaşlarda savaşanlara duyduğum derin saygı. Şu anda adım Çetin ise onların sayesinde. Ve benim iddiam odur ki Ecdadın bu emanetleri hepimizin üzerinde VEBAL dir. Bizler hala bu topraklarda yaşayalım diye şehit düşen, gazi olan ecdadın üzerimizdeki kul haklarıdır. Sahip çıkmalı korumalı iyileştirmeliyiz bu yapıları.
Neslihan Arzu Keteci: Tabyalar, Erzurum tabyaları özel ilgi alanınız olmuş, bu konuda gezip gördükçe rahatsızlığınız artmış, birçok etkinlikle birlikte görsel ve yazılı basın aracılığı ile bu konuda sancılarınıza ve şikayetlerinize şahit olduk. Nedir sisi bu kadar üzen şeyler?
Çetin Bayram: Tabyaların günümüzdeki halleri gerçekten içler acısı. Bahar başında yüksek yaylalara hayvanlar götürülmeden önce çobanların ahırı oluyor. Ayrıca eskiden bu yana civar köylerde ev ya da ahır yapanlarında taş ocağına dönüşmüş halde. Tabyalar tescilli, fakat korunmaları ile ilgili herhangi bir adım Aziziye’ler ve Mecidiye haricinde yok. Kaderlerine terk edilmiş durumda hepsi. Şehrin göbeğin de ki en modern yapı olan Atlama Kulelerinin hemen yanı başında bulunan ve Erzurum’un ilk tabyalarından biri olan, Kiremitlik Tabyası dahi göz önünde olmasına rağmen sarhoşların uğrak yeri haline gelmiş durumda. 1877 yılında 9 Kasım gecesi saldırıya maruz kalmaktan son anda kurtulan ancak günümüzde her türlü pisliğin döndüğü ve bizlere utanç olması gereken bu tabya metruk haldedir. Sadece insani faktörler değil tabyalara zarar veren. Meteorolojik koşullarda, yapıldıkları günden bugüne kadar tadilat ya da bakım görmemiş tabyalara ciddi zararlar vermiştir, vermeye devam etmektedir. Son olarak 3 ay önce İlave Tabya (Uzunahmet karakolu) ‘nın ön tarafında bulunan kısım, şiddetli yağmur neticesinde ciddi bir çökmeye maruz kalmış tıpkı Küçük palandökenin Güney Batı pusu odası, Büyük Palandökenin doğu Pusu odası, Toparlağın eşsiz ana binasının oval duvarları gibi tahribat görmüştür. Ve maalesef ki yakın tarihimizin bu eşsiz şaheser yapıları, ecdadımızın emanetleri hak ettikleri değeri görmez ise yok olacaklardır. Bu vebalde bize iki cihanda yeter.
Tarih ise ruhuma yerleştirilmiş merak ve araştırma genlerinin çok hızlı çalışmasıyla doğru orantılı. Tarihe yön veren savaşlara, efsanelere, onların kahramanlarına olan merakım beni tarihe doğrudan bağlayan sebep. Savaş alanlarına tek başıma gidip savaşları ve ölüme koşan savaşcıların sesini, kimi zaman rüzgârla, kimi zaman sessizliğin en derin halini hissederek dinlemek… İşteruhumu en çok mutlu eden olay.
Yetiştiğim mahalle Aziziye ve Mecidiye tabyalarının bulunduğu Top dağının hemen altındaydı. Palandöken dağlarına yaptığım tırmanışlarda, Palandökenin arkasındaki 2 tabyayı görürdük. Bir gün yanlarına gittim ve hissettiklerimi tarif bile edemedim. Bu nasıl bir şaheser ve burada ne arıyor dedim kendi kendime. Kim, ne için yapmıştı bunları buraya. Araştırdım ancak çok fazla bir bilgiye ulaşamadım. Zamanla birkaç kitap ve yazıya ulaştım. Sonra her gidişimde tabyaların biraz daha yıprandığını görmeye başladım. Çok üzülüyordum. İki yıl önce kasım ayının başlarında, Niğde Aladağlardaki sezonun son tırmanışlarını bitirmiş Erzurum’a dönmüştüm. Bir İlanla karşılaştım. Sonradan başkanlığını Erzurum’a yeni atanan Sn. Erzurum Valisi Ahmet ALTIPARMAK’IN yaptığını öğrendiğim Tabyalar Platformu diye bir oluşumun 9 Kasım’da, 1877 yılında kazanılan ve Türk tarihine altın harflerle yazılmış, Ordu-Millet kavramının en güzel örneği olan Aziziye Zaferini aynen canlandıracağı ve herkesi davet ettiği yazıyordu. Orada her zaman başımı belaya sokan herkesten farklı olanı yap genlerim devreye girdi. Ve dedim ki biz o gecenin sadece sabahını değil, gecesini de tabyalarda yaşayacağız. Öğrencilerimle yaptığımız istişareden, tabyalarda sabaha kadar Aziziye ve Mecidiye arasında nöbet tutma kararı çıktı. Ve o muhteşem sabah… 136 yıl önce Erzurum’da yerinde olmak isteyeceğim en son insan herhangi bir Rus askeriydi. Aman Allah’ım bu nasıl bir mahşeri kalabalık.
Eminim ki o güne kadar Erzurum’daki insanların yüzde doksanı gerçekte o tabyalarda ne olmuştu bilmiyordu. Ben dâhil hiç kimse birçok sebep (bahane) den merak etmemiştik. Nene Hatunu bilirdik sadece, bebeğini beşikte bırakmış, Rus ile savaşmış. Başka??? Bu Rus neden gelmiş? Ne zaman gelmiş? Nereden gelmiş? Kaç kez gelmiş? Cevap yok…
İşte o gün dedim ki tabyaların değerlendirilmesi lazım. Günümüze uyarlanması lazım. Ama nereden başlamalıydım? Aynı kaygıları Dağcılık ve Rafting, Kano, Bisiklet, Buz Tırmanışı için çok sık ziyaret ettiğim Uzundere ilçesinde ki Öşki Manstırı ve Tortum’daki Haho Manastırı içinde hissediyordum yıllardır. Sonra Kuzeydoğu Anadolu Kalkınma Ajansına ( KUDAKA) bir proje hazırlamaya karar verdim. Zafer ve İnanç Yolu oldu projemizin adı. Zafer teması Tabyalar, Savaş alanları Siperler, Şehitlikleri, İnanç teması ise Kiliseler, kaleler şapelleri kapsayacaktı. Bu iki temayı birleştirmeliydim. Çok güzel bir örnek olan ve her yıl binlerce turistin akın ettiği Likya Yolu’nu inceledim Antalya’ya giderek bizzat yolu hazırlayan İngiliz Kate CLOW’u ziyaret ettim fikrimi anlattım. Çok etkilendi ve bu projenin çok kıymetli olacağını söyledi. Sebebi bu çalışmanın Erzurum’da başlayıp bir ayağının Rusya’ya diğerinin Gürcistan’a kadar gidebileceği gerçeğiydi. Nitekim detaylandırarak hazırladığımız projemiz yönetim kurulunda görüşüldü ve bir ilk olarak kabul edildi. Şu anda oldukça yol kat etmiş durumdayız. Ve her geçen gün daha kıymet kazanmaya başladı projemiz.
Erzurum tarihine yoğunlaşmamın ise birkaç sebebi var. Birincisi çok şükür bu kadim şehrin topraklarında doğmuş bir Erzurum çocuğuyum. Dedem Topçu çavuşu Tosun, Sarıkamış harekatından sonra Rusya’ya kardeşi ve amcası şile esir götürülmüş. Sibirya’da esir tutulduktan sonra ekim devrimi ile oluşan karışıklıktan faydalanarak, arkasında esarette ölen kardeşi ve amcasını bırakıp binbir zorlukla geri dönüyor. Sarıkamışa kadar geldikten sonra Deli Halit Paşanın ordusuna alınıyor ( 1918) cennet mekan Kazım Karabekir Paşa’nın ordusu ile Kars’ın alınmasına kadar orduda savaşmış. Ve 1921 yılında Kars’ta terhis olmuş. Horasan’a yerleşmiş. 1985 te 110 yaşında ölümüne kadar hep anılarını anlatmış. Bende büyüklerimden dinledim hep. Diğer ve benim en büyük sebebim o günlere o savaşlarda savaşanlara duyduğum derin saygı. Şu anda adım Çetin ise onların sayesinde. Ve benim iddiam odur ki Ecdadın bu emanetleri hepimizin üzerinde VEBAL dir. Bizler hala bu topraklarda yaşayalım diye şehit düşen, gazi olan ecdadın üzerimizdeki kul haklarıdır. Sahip çıkmalı korumalı iyileştirmeliyiz bu yapıları.
Neslihan Arzu Keteci: Tabyalar, Erzurum tabyaları özel ilgi alanınız olmuş, bu konuda gezip gördükçe rahatsızlığınız artmış, birçok etkinlikle birlikte görsel ve yazılı basın aracılığı ile bu konuda sancılarınıza ve şikayetlerinize şahit olduk. Nedir sisi bu kadar üzen şeyler?
Çetin Bayram: Tabyaların günümüzdeki halleri gerçekten içler acısı. Bahar başında yüksek yaylalara hayvanlar götürülmeden önce çobanların ahırı oluyor. Ayrıca eskiden bu yana civar köylerde ev ya da ahır yapanlarında taş ocağına dönüşmüş halde. Tabyalar tescilli, fakat korunmaları ile ilgili herhangi bir adım Aziziye’ler ve Mecidiye haricinde yok. Kaderlerine terk edilmiş durumda hepsi. Şehrin göbeğin de ki en modern yapı olan Atlama Kulelerinin hemen yanı başında bulunan ve Erzurum’un ilk tabyalarından biri olan, Kiremitlik Tabyası dahi göz önünde olmasına rağmen sarhoşların uğrak yeri haline gelmiş durumda. 1877 yılında 9 Kasım gecesi saldırıya maruz kalmaktan son anda kurtulan ancak günümüzde her türlü pisliğin döndüğü ve bizlere utanç olması gereken bu tabya metruk haldedir. Sadece insani faktörler değil tabyalara zarar veren. Meteorolojik koşullarda, yapıldıkları günden bugüne kadar tadilat ya da bakım görmemiş tabyalara ciddi zararlar vermiştir, vermeye devam etmektedir. Son olarak 3 ay önce İlave Tabya (Uzunahmet karakolu) ‘nın ön tarafında bulunan kısım, şiddetli yağmur neticesinde ciddi bir çökmeye maruz kalmış tıpkı Küçük palandökenin Güney Batı pusu odası, Büyük Palandökenin doğu Pusu odası, Toparlağın eşsiz ana binasının oval duvarları gibi tahribat görmüştür. Ve maalesef ki yakın tarihimizin bu eşsiz şaheser yapıları, ecdadımızın emanetleri hak ettikleri değeri görmez ise yok olacaklardır. Bu vebalde bize iki cihanda yeter.
Neslihan Arzu Keteci: Tabyaları bire bir dağcının bakış açısı ve gözünden tanıyalım, isterseniz. Sizin bu tabyalarla ilgili gözlem ve beklentileriniz, yapmak istedikleriniz neler? Sizi izlediğimizi kadarıyla Tabyaların Erzurum için bir kazanç kapısına dönüşmesinden bahsediyorsunuz, bu nasıl olacak, mümkün mü böyle bir şey? Bana göre de gerçekleşse Erzurum için gerçekten tarih ve kültür turizmi açısından çok faydalı olacağını düşündüğüm bu tabyalar için beklentileriniz neler?
Çetin Bayram: Erzurum’da 21 tescilli, 1 tescili henüz yapılmamış tabya bulunmakta. Bu tarihi eserleri birbirine bağlanan yolları ki bunların çoğu da yine ecdadın o dönemde yaptıkları yollar, yürüyerek, bisikletle ve araçla gidilebilmesi için Projemiz kapsamında yön tabelaları ile işaretlenmesi sağlandı. Amacımız Erzurum’da ki çok büyük ve ulaşılması kolay olan eşsiz eserlerin daha fazla insan tarafından görülmesini sağlamak. Bu sayede insanlar eminim ki duyarlılık göstererek bu yapılara sahip çıkılması için adımlar atacaklar. Bilinmeyen tabyaları ziyaret eden 10 insandan 1 kişi yetkililere çağrıda bulunsa duyarlılık gösterse eminim ki birileri adım atmak zorunda kalacaktır. Ayrıca burada çok büyük bir turizm potansiyeli var. Çanakkale’yi her yıl yerli yabancı 2 milyona yakın insan ziyaret ediyor. Ve siperleri geziyorlar. Burada ise aynı savaş döneminin siperleri, savaş alanları, askeri yapıları aynen duruyor. Bu ilimiz için çok büyük bir Turizm potansiyeli demek. Ve birşey daha. Japonya’da yetkililer 2. Dünya savaşında Amerika’nın attığı atom bombalarının düştüğü 2 yere anıt yapmışlar. Bu anıtları ziyarete ilkokul öğrencilerini götürüyorlar ve diyorlar ki. “Bir daha bu günleri görmek istemiyorsanız çok çalışmalısınız” Biz neden götürmeyelim ve bu binaları siperleri göstermeyelim çocuklarımıza milli bilinç oluşturmak için?. Hele ki çok sıkıntılı günlerden geçtiğimiz ve birlik beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde.
Neslihan Arzu Keteci: Tabyalarla ilgili bizim bilmediğimiz , gözümüzden kaçan, bugüne kadar bu konuda kitap yazanların göz ardı ettikleri, göremedikleri ilginç ayrıntılar var mı?
Çetin Bayram: Tarihi mekanları incelerken karşılaştığım en ilginç olay, birkaç kitapta yazan ve ortadan kalktığı söylenen 1.Nesil tabyalardan biri olan Süd Nişan Tabyası’nın aslında yok olmadığını görmek oldu. Bir vatandaş tarafından gecekonduya çevrilen bu eser Mecidiye Tabyasının 700 metre kuzeyinde bulunan Süd Nişan Tabyasından güneydoğusunda sapasağlam kalan girişi, beşik tonozlu girişleri ve 1 odası ile kuzey kanadında bulunan orijinal zemin taşlarının bulunduğu kısım aynen duruyor. Tabyaya Sivişli Tabyası istikametinden bakınca Yanık dere şehitliğine çıkan ara yoldan giden orijinal yolunu ve topçu mevziilerini de görmek mümkün. Tarihe tanıklık etmiş, 93 Harbinde ihtiyat taburlarından bir kaçının bulunduğu bu tarihi yapı maalesef ki gözden çıkarılmış ve yerine dair en ufak emare bırakılmamıştır. Fakat gerçek aynen duruyor olduğu. Bu konuyla ilgili kurumlara, yapının tescili için gereken başvurumuzu belge ve kayıtları toplayıp yapacağız.
Neslihan Arzu Keteci: Erzurum’da tabya deyince akla gelen bir iki tabya ismi var. Aziziye ve Mecidiye. Oysa kaynaklarda yirminin üzerinde Tabya ismi geçiyor. Sizin yaptığınız etkinliklerinizle unutulan tabyaların isimleri e fotoğrafları Erzurum’un ve dolayısıyla Türkiye’nin gündemine geldi. Size göre gözden ırak kalan tabyalar insanlarımızın ilgisine açılmalı mı? Oralarda nelerle karşılaştınız?
Çetin Bayram: Dikkat çekmek istediğim aslında birkaç önemli başlık var.
Bu sorunuza haddim olmayarak cevap vereceğim. Ben Beden Eğitimciyim ve okumayı araştırmayı seven bir tarih meraklısıyım. Sözlerim lütfen ukalalık olarak algılanmasın.
Öncelikle şunu belirtmeliyim, Şahsi kanaatim Erzurum Tabyalarının sadece Aziziye ve Mecidiye olduğu düşüncesi ortadan kalkmalı ve yapılacak tüm iyileştirme çalışmaları bitüm diğer 18 tabyayı da içine alacak şekilde bir bütün olarak ele alınmalıdır. Aksi takdirde tabyalar yok olmaya mahkûmdur. Bence ya valilik ya da Büyük şehir belediyesi içerisinde, İşleri sadece Osmanlı Rus savaşı ve Tabyalar olan bir birim kurulmalıdır. Bu birim Tabyalarla yatıp tabyalarla kalkmalıdır. Tarihçiler, Sanatçılar, Sporcular, Askerler, STK ların içerisinde yer aldığı, görüş bildirebildiği ve katkıda bulunabilecek işler yaptığı bir resmi yapılanma şart. Gönüllülük ve işinin ehli olmak tek şartı olan bir yapı.
Mesela çok basit bir örnek Aziziye 1 No’lu tabyanın önünde duran ve altlarındaki kitabelerinde “1.Dünya Savaşında Rus Birliklerinden ele geçirilmiştir” yazan iki top var, Bu toplar bizzat Osmanlı ordusunun kullandığı Krupp marka Alman menşeli toplardır. Mecidiyenin önünde ve güneyinde duran 2 top ise üzerlerinde ki arma ve yazıdan anlaşılacağı üzere gerçek Rus toplarıdır. Bunları algılamak için profesör olmaya gerek yok biraz merak ve okumak yeterli. Tabyalar ile ilgili çok kıymetli bilgiler içeren kitaplar inceledim ancak baskı hatası olduğunu ümid ettiğim çok büyük yanlışlar ve eksik bilgiler gördüm. Bu durum tarihçiler tarafından tekrar incelenmeli.
Ayrıca tarihi açıdan savaş alanları ve tabya çevrelerinde hiçbir kazı yapılmamış. Buradan çıkabilecek bulgular, oluşturulacak bir savaş tarihi müzesinde sergilenebilir. Ben bile hiçbir yer kazmadan siper ve tabyaların çevresinde dolaşırken Şarapnelden, Mermi kovanına, kemer tokasına bir sürü şey buldum.
Neslihan Arzu Keteci: Çetin Bayram bu etkinliklerden neler bekliyor ve yetkililerden neler istiyor. Bildiğim kadar bu tabyaları uluslararası olarakta gündeme taşımak istiyorsunuz? Son olarak Kargapazarı şehitliğinden de bahsedermisiniz?
Çetin Bayram: Kargapazar Müfrezesi Şehitliği… Gördüğüm bir rüyadan sonra tamamen tesadüfen yanına gittiğim, gördüğümde ise 10 dakika hıçkırıklarla ağladığım o eşsiz Gül Bahçesi… O meşhur itaat ve vazife destanının yazıldığı kutsal mekan. Hayatımda beni etkileyen olaylar vardı orayı görünceye kadar. Ama beni hiç bu kadar derinden vuran bir an yaşamamıştım.
Kim olduklarını bulmak için saatlerce okuduğum kitapları yeniden okudum. 12 Şubat 1916 da koskoca bir Rus Tümenine karşı verdikleri şanlı mücadeleleri ile tamamı şehit olan 350 subay ve er oldukları yazıyordu kitapta. Okurken, Çanakkale’de tamamı şehit olan 57. Alay geldi aklıma. Bu Mehmetçik oradaki Mehmetçiğin kardeşi idi. Oradaki ruh aynen Kargapazar dağlarının batı sırtlarında 2704 metrede yaşıyordu. Sordum kendi kendime Telgraf direkleri boyu karda ve Rus ordusundan daha büyük bir düşman olan, amansız tipilerde, en son sıcak çorbasını 15 gün önce içtiği halde yerinden kıpırdamayan ve savaşarak şehit olan bu yiğitler neye inanmıştı… Onları burada ne bekletmişti? Tabi ki Vatan ve Millet sevgisiydi bu..
12 Şubat 2016, bu mücadelenin 100 yıl dönümü. Çok etkilendiğim bu sessiz destanı tüm Dünya’ya duyurmak artık boynumun borcu. Şu anda hazırlıklarını yaptığım çok büyük ve ses getireceğine inandığım bir organizasyon planlıyorum. Savaşın 100. yılı adına bu yıl Rus Dağcı arkadaşlarımla beraber bir tırmanış gerçekleştireceğiz. Tam 100 yıl önce Rus ordusunun izlediği rotadan Rus dağcılar, Türk ordusunun izlediği rotadan da biz Türk Dağcılar Kargapazar dağlarının üzerine çıkıp şehitliğin olduğu mevkide onlar atalarını bizde ecdadımızı anacağız. Bu organizasyonu geleneksel hale getirip sonraki yıllarda geliştirmeyi planlıyoruz.
Neslihan Arzu Keteci: Bu güzel söyleşi için okuyucularımız adına çok teşekkür ediyorum. Umuyor ve görüyorum ki büyük bir azminiz var, yapmak istediklerinizin bir kısmına şahit olduğumuz için, başaracağınıza inanıyorum. Başarmanız için de dua ediyorum, okuyucularımızda dua edeceklerdir. Yolunuz açık olsun..