Hacıyatmaz bize, “Cambaza bak cambaza” derken kendisi aslında neyi kaçırdı?

Cübbeli niye tornistan etti?

Hani senin elinde yüz elli kişilik silahlı Selefi tarikatın isim listesi vardı, hani sen savcılıkta bülbül olup ötecektin? Cübbeli’nin söyledikleri bir yana tarikat ve cemaatlerin tahakkümü altında olan bu ülke yeni bir kıskaçta değil mi?

Herifçioğlu aklınca rol kesmek istemişti.

Gerçek hayatı, film sahnesi zannediyordu.

Demişti ki, “Ben, Kıbrıs Barış Harekatı sırasında elleri bağlı on Rum askerini öldürdüm.”

Ertesi gün içeride ve dışarıda kıyamet kopunca Atilla Olgaç namındaki o sahte aktör tornistan ederek, yalan söylediğini itiraf etmek zorunda kalmıştı.

Sonra anlaşıldı ki bizim sahte aktör meğerse cephede düşmana kurşun atmak yerine mutfakta patates soymuş!

Başındaki kavuğu, sırtındaki cübbesi ve bir kucak dolusu sakalıyla her vakit yaptığı gibi yine televizyona çıkıp esip savurdu.

Adam hadis uzmanı!

Misal sorsanız ki “Hocam dinimizde düz ekran televizyonun yeri nedir?”

Size anında hadisle (!) cevap verecek derecede hadisperest ve kendi çukurunda devasa bir hiçlik…

Sakallı oğlan ona gaz verip durdu, o da o gazla birlikte salladıkça salladı:

“Bu ülkede 2000 silahlı tarikat var, savcılık beni ifadeye çağırırsa ben bunların en az 150’nin ismini veririm.”

Ve savcılık olmasa bile emniyet o sarıklıyı ve cübbeliyi ifadeye çağırdı.

Haydi medya diliyle söyleyelim, “Tüm Türkiye nefesini tuttu Cübbeli’nin vereceği 150 kişilik silahlı Selefi tarikatının ismini merak ediyor.”

Merak ettik ve sabırla sonunu bekledik.

Kendinden başka herkesi neredeyse mürtet ve müşrik ilan eden sizin sarıklı ve cübbeliniz, üstelik yanında avukatları olduğu halde emniyette tornistan etti!

Sakallı Ahmet, söylediklerinin aksine ne isim verdi, ne adres ne de devletin bilmediği yeni bir bilgi…

Cübbeli hokus pokus yapayım derken bu kez, tıpkı şaşkın ördek gibi göle kıçtan daldı!

Kendisi de bir tarikat ve cemaat…

Yanmayan kefen satan o…

Müridinin ağzına çiğnediği hurmayı cennet vizesi namına tıkıştıran o…

Uydurduğu hadisler eliyle Peygambere iftira atarak din adına cennet cehennem borsası kuran o…

Hani nerede silahlı o yüz elli Selefi tarikat?

Halbuki sakallı televizyoncu, bu devletin asli sahiplerine sorsa, onlar bu ülkede hangi tarikatın ve cemaatin devlet aleyhine ne herze yediğini ve bunu da AK Parti’yi destekliyor gibi yaparak yutturmak istediğini zaten söyler.

Sakallı coşkun medyacı, niye bu ülkede sağlık ve enerji bakanlıklarının hangi uzak menzillere yüzlerce milyon dolar kazandırdığını söylemiyorsun.

Oysa sen bunu adın gibi biliyorsun…

Medyada dönen dalavere bugüne kadar hiçbir tokatçının hayaline sığmaz.

Uyuşturucu baronlarının değişmez bir kuralı vardır.

Diyelim ki bir baron çok yüklü miktardaki uyuşturucuyu bir yere sevk edecek. Kendisini emniyete almak için o çok yüklü miktardaki uyuşturucudan önce küçük bir partiyi bilerek polise yakalattır. Böylelikle polis “uyuşturucu yakaladım, ikramiye alacağım” diye sevinirken, asıl büyük parti sessiz sedasız kontrolden geçip gider.

Evet; eskiden tam da böyleydi.

Ama şimdi Türk polisi bu ucuz ve mahut numarayı yemeyecek kadar tecrübeli ve bilgili…

Medya, yarattığı maymunlar sayesinde var olur.

Kimisi cübbesiyle, kimi sakalıyla, kimi mini eteğiyle, kimi skandallarıyla, kimi itiraflarıyla kimi de şöhret uğruna medyanın değirmeninde un ufak olup gider…

Bazıları da aklınca bizi kullandığını zanneder.

Buna düpedüz adres saptırmak denir…

Sarıklı ve de cübbeli tacir, kendi manevralarını gizlemek ve yanmayan kefen ticaretinin kesintiye uğramaması için mezarda yanan kefen satan refiklerini ihbar ediyor!

Herifçioğlu aslında düpedüz muhbir!

“Benden başkasını yakalayın” diyor, ama kendisinin kıyıya vuran bilmem neresine bir kılıf bulamıyor.

Basından öğreniyoruz ki, ağzında çiğnediği hurmayı müridinin ağzına şifa namıyla tepen bizim cübbeli polis ifadesinde yalnızca ahkam kesmiş!

İsim yok, adres yok…

Pekii nerede silahlı bu Selefi tarikatlar?

Haydi Cübbeli, (Nasılsa sen bu işte cihanda bir hüccetsin) bir yeni hadis uydur. Misal de ki, “Silahlı Selefilerin adını vermeyen o hoca ne büyük bir hoca ve o hoca cennetin asıl sahibi!”

Azizim bu ülkede değil mi ki maskaralık parayla değil.

Levent Kırca ölmeseydi ve de skeçlerini yayınlayacak bir televizyon kanalı bulabilseydi, sizi temin ederim ki bugün ki medya maymunları kadar kimseyi güldüremezdi!

Kim kendine bir televizyon ekranı ve de sakallı bir sunucu buluyorsa kendini istediğini söylemeye memur kılıyor. Üstelik ertesi günü de o söylediklerini ispatlamaya mecbur kalmıyor!

Dolapta kıyma olsaydı, bu kadar lezzetli olamazdı!

Rauf Tamir, bu türler için “Cambaza bak cambaza” demişti.

Sahi biz kime bakacağız?

Atatürk dediler, bize poster sattılar…

Demokrasi dediler, bize çay kahve hakkında istediğini söylemeyi telkin ettiler.

Din dediler, ama dinin yalnızca tarikat ve cemaatlerin tekelinde olan bir emtia olduğunu söylemediler.

Bize çok şey söylediler de, bir tek vicdanı ve imanı hür bir vatan evladının nasıl olurunu demediler.

Bu sebeple olsa gerek…

Bendeniz de şunu merak ediyorum:

Cübbeli, “ 150 silahlı Selefi örgütü var” deyip bizi o adrese yönlendirirken acaba kendisi o gün neyi kaçırdı?