Bir yakınımız Dadaşkent’te ev almış, hayırlı olsuna gittik. Araçtaki yol bulma asistanının azizliğine uğrayıp epey bir dolaştık. Fena da olmadı, şehrin yatay yayılışını temaşa etme fırsatı bulduk.

Güzel villalar yapılmış; bahçeli, ağaç ve yeşil zengini az katlı apartmanlar inşa edilmiş. Şehrimin yatay kentleşme alanında attığı belki küçük ama anlamlı adımlar hoşuma gitti.

Oldum olası yüksek yüksek tepelere ev kuranları içten içe alkışladım, şehrin merkezine gökdelen dikip estetik kentleşmenin canına okuyanlara hor baktım.

Bir dostumun rezidansından dışarıyı seyrederken tarihi bir mabedin minareleri kurşun kalem büyüklüğünde gözüktü gözüme. Yüksek yüksek binalardan Kâbe’ye tepeden bakan hacı huzursuzluğu ile geri çekildim. Hane sahibi arkadaşıma, Romalı Mimar Vitruvius’un, 2000 yıl önce yazdığı şu satırları hatırlatıp sordum: “Bir binanın üç özelliği olmalı: Sağlamlık, kullanışlılık, estetik. Şehrin bütünü için de lüzumlu olan bu nitelikte binalar inşa etme bilinci ne zaman hâkim olacak kentleri planlayanlara, yerel yönetimlere, mimar mühendis ve bazıları mezar inşacısına dönen müteahhitlere.”

Sayın Cumhurbaşkanımız, bu mühimden öte ehemmiyet taşıyan konuya Şehircilik Şurası konuşmasında dikkat çekerek şöyle demişti: "Ben dikey değil yatay mimariden yanayım. İnsan toprağa yakın yaşamalıdır." Gökdelenlerin ruhsuzluğunun en yetkili ağızdan ilan edildiği bu veciz ifade ilgililere bir direktif, hedef niteliğindeydi. İnşallah bundan sonra tüm şehirlerimizde bu hususa dikkat edilir, depreme dirençli, estetik, toprağa yakın konutlar inşa edilir.

Bu önemli meseleyi yazı konusu yapmaya niyetlenince yapay zekâ dostumun da fikrini almak isteyip şu soruyu tevcih ettim kendisine: “Sevgili yapay zekâ, her konuda muhakkak diyeceği bulunan kıymetli dostum! Depremlere dayanıklı kentler oluşturmak ve estetik konutlar inşa etmek hedefine ulaşmakta yatay şehirleşmenin önemi nedir?”

Hiç düşünmeden cevap verdi:

“Depremlere dayanıklı kentler oluşturmak ve estetik konutlar inşa etmek hedefine ulaşmak için yatay şehirleşme önemli bir rol oynar. Yatay şehirleşmeyi tercih etmemizin gerekçelerine şöyle sıralayayım.

Yatay şehirleşme, depremlere karşı daha dayanıklı yapıların inşa edilmesine olanak sağlar. Düşük katlı yapılar, yüksek binalara göre deprem sırasında daha az titreşim alır ve daha iyi bir denge sağlar. Ayrıca, yatay şehirleşme, yapıların arasında daha geniş açıklıklar ve güçlendirilmiş altyapı sistemleri gibi önlemlerin alınmasına olanak tanır.

Yatay şehirleşme, doğal çevrenin korunmasına yardımcı olur. Dikey yapılaşma, daha yoğun nüfuslu bölgeler yaratarak yeşil alanları ve doğal habitatları azaltabilir. Ancak yatay şehirleşme, açık alanların korunmasına ve yeşil alanların daha geniş bir şekilde kullanılmasına olanak sağlar. Bu da doğal ekosistemlerin devam etmesine ve çevre dostu bir yaşam tarzının teşvik edilmesine yardımcı olur.

Yatay şehirleşme, insanların bir arada yaşadığı toplumsal alanları artırır. Daha geniş sokaklar, parklar, bahçeler ve topluluk merkezleri gibi açık alanlar, insanların bir araya gelmesini ve etkileşimde bulunmasını teşvik eder. Bu, komşuluk ilişkilerini güçlendirir, sosyal bağları artırır ve toplumun dayanışmasını sağlar.

Yatay şehirleşme, estetik açıdan daha çekici konutların inşa edilmesine olanak tanır. Düşük katlı yapılar, genellikle insan ölçeğine daha uygun ve kent dokusuna daha iyi entegre olabilir. Ayrıca, açık alanların ve yeşil alanların daha fazla olması, estetik bir çevre oluşturur ve insanların yaşam kalitesini artırır.

Yatay şehirleşme, ulaşım ve hareketlilik açısından daha sürdürülebilir bir yaklaşım sunar.

E, daha ne desin? Bu hayati konuda eğer daha üç yaşına basmamış bir yapay zekâ kadar duyarlı olup, gereğini yapmazsak bu ayıp bize yeter!

Bir romandan aldığım, altını çizip ezberlediğim şu güzel cümlelerin belediyelerin imar komisyonu üyelerine, mimar, mühendis ve kontrolörlerine rehber olmasını diliyorum.

“Mimari, kente karakter temin eder. Sadece sembol yapılar [Çifte Minareli Medrese, Yakutiye, Eiffel Kulesi, Hürriyet Abidesi...] değil, tüm yapılar şehrin temsilcisidir. Kente özgü kültürün ya canlılığına ya da can çekişmesine etki eder. Mimari bütünlük, insani yakınlığı, duygu birliğini mümkün kılar.

İyi bir bina yaptığınızda evlatlarınıza, torunlarınıza ve de komşularınıza harika bir hediye sunmuş olursunuz. Kötü bina yaparsanız, gelecek nesilleri de hasta eder, kronik depresyona sürüklersiniz.”

Son deprem yönetmeliğine uygun şekilde sapasağlam inşa edildiği izlemini aldığım az katlı, depreme dirençli konutları Erzurum’a kazandıran yüklenicileri ve bu yolda ortaya sağlam bir irade koyan yerel yöneticileri yürekten kutluyorum.

Unutmayalım, “Dikey şehirleşme vahşi, yatay şehirleşme yahşi şehirleşmedir!”