Sırrını çözemediğimiz hayat yolculuğunda lezzetleri darmadağın eden ölüm hakikatiyle her an yüzleşmekteyiz. İnsanın var oluşundan beri üzerinde düşünülen, kitaplar yazılan, çareler aranan, şiirlerle anlatılmaya çalışılan, acı veren ve korkutan bu gerçek karşısında aciz kullar olarak yolculuğumuza devam etmekteyiz.

Her gün tanık olduğumuz bu ürkütücü olay karşısında kısa bir süre sarsılıp “Yalan Dünya” desek de, konuyu unutup, dünyanın yalanları ve kavgaları peşinde koşmaktayız.

Her yaştaki iyilerle kötülerin, zenginlerle fakirlerin, zalimlerle mazlumların birlikte seyahat ettikleri bu hayat treninde, kimimiz üçüncü mevkide, kimimiz ikinci mevkide, kimimiz de yataklı lüks vagonlarda yolculuğumuzu sürdürmekteyiz.

Farklı istasyonlarda bir takım yolcuların indiği ve yeni yolcuların bindiği bu hayat treni, neticede sırlarla dolu büyük istasyonda son yolcularını indirip, yeni yolcularını alarak seyrüseferine devam etmektedir.

Sevinçlerin, kederlerin, zorlukların yaşandığı bu yolculuğun en mutlu yolcuları, seyahat edeceği menzilin farkında olan ve yolculuğu anlamlı hale getiren bilinçli yolculardır.

Birlikte yolculuk ettiğimiz bu trenin en bilinçli yolcularından biri Yusuf Karakuş’tu. Onun en yakın istasyonda aniden inmesini asla beklemiyorduk.

Her ölümün acı verdiğini biliyorduk ama beklenmeyen ve ansızın gelen ölümün daha da acı verdiğini ne yazık ki bu olayla tekrar yaşamış olduk.

Bir gün önce beraber oturup çay içip, sohbet ettiğiniz bir dostunuzu 24 saat sonra toprağa vermek şairin “ Bu nece dünyadır,bu nece dünya/Ölümü hagigat,hayatıröy’a” mısralarıyla ancak anlatılabilir.

Hz.Yusuf’un ahlaklı ve sabrı üzerine bir hayat yaşayan Yusuf Karakuş’un hiç beklenmedik bir şekilde ansızın hayata veda etmesi hepimizi ziyadesiyle üzdü. Üzüntümüzü daha da artıran ise her cenazeye koşan, her hastanın yanında olan bir vefalı dostun cenazesinde olmayışımızdı.

Her şey nasipledir tesellisine sığınsak ta, bu güzel insanı son gününde yalnız bırakmamız, tabutuna omuz veremememiz, üzerine bir avuç toprak atamamamız içimizi dağladı diyebilirim.

Sessiz, gösterişsiz ve anlamlı bir hayat süren Yusuf Karakuş, Erzurum kültürüne sahip, dadaşlık vasıflarını taşıyan, hayatını; okumak, yardım etmek hülasa iyi bir insan olmak üzerine kurmuş vefalı bir dosttu.

Erzurum üzerine yazılmış her kitabın onun kütüphanesinde bulunması şehir kültürünü sahiplenmesinin açık bir göstergesiydi.

Bakırcılar Çarşısı’nın, kitapçıların, sahafların ve Bit Meydanı’nın değişmez müşterileri arasındaydı.

Konferanslar, konserler, kitap fuarları, panel ve sempozyumlar onun vazgeçilmezleri arasındaydı.

Erzurum kültürüne ait izler taşıyan maşrapa, tas, tabak, kazan, güğüm ibrik, gibi tüm bakır işçilikleri toplaması onun farklı özelliklerinden biriydi.

Gıybet etmeyen, boş konuşmayan, ağırbaşlı, samimi ve dürüst karakteriyle hepimizin gönlünde farklı bir yer edinmişti.

Annesine olan hizmeti onun gıpta edilecek yönlerinden biriydi.

Her Cuma yaya olarak Abdurrahman Gazi Mezarlığı’na gitmesi alışkanlıkları arasındaydı.

Biz, yakın bir dostumuzu, kardeşimizi ve arkadaşımızı, Erzurum ise kendisine sevdalı vefalı bir dadaşını kaybetti.

Onu tanıdığımıza ve onun gibi yüce gönüllü bir insanla arkadaşlık ettiğimize memnuniyetimizi belirtirken, toplumda özlemini çektiğimiz, ender görülen bir şahsiyetin aramızdan ayrılmasına o kadar üzüldüğümüzü yürekten ifade etmek isterim.

Yolun açık olsun güzel insan. Seni yürekten sevdik ve hep hatırlayacağız. Mekânın cennet olsun...