1936 yılında Atatürk Avrupa'da okuyup yurda dönen bilim adamlarını çağırarak ülkenin ilerleyen yıllarda tarım sahasında neler yapılmasını konuşarak bilim adamlarına stratejik planlama yapmalarını istedi.

Bilim adamları kısa sürede çalışmalarını bitirerek Atatürk'e teslim ettiler. Buna göre Aydın, Balıkesir Zeytin üretimine önem verecek. Samsun Trabzon arası Fındık yetiştiriciliğinde öncü olacak. Çay üretimi için Rize seferber edilecek. Kaysı üretimi için Malatya üs olacak. Tahıl ürünleri için Erzurum seçilecekti.

Bu tespitler yapıldıktan sonra kollar sıvandı ülke yeni bir ekonomik modele geçerek üretim ilkesi benimsendi. Bu işi organize edecek kurumların içinde "Toprak Mahsulleri Ofisi" kuruldu .

Hükümetçe alınan kararlar hayata geçirilirken 1938 yılında Erzurum’da "tohum ıslah istasyonu" kuruldu. Bina inşaatı için acilen 10.500 lira gönderilerek bina yapımı sağlanmıştı. Bu işi Ziraat Vekâleti deruhte etmiş, tohumların ekilip ıslah edilecek alan için Erzurum-Ilıca arasında 240 hektarlık arazinin istimlâki gerçekleştirilmişti. Bu istasyonun öncelikli hedefi “Erzurum ve çevresinde ekilmekte olan ve zamanla dejenere olan tohumların ıslahını gerçekleştirmek için memleketin diğer tohum istasyonlarından tohum getirerek bunların Erzurum çevresine alışmalarını temin ve bu suretle bu muhit için yüksek randımanlı ve vasıflı tohumlar elde etmek ve gene bu havalide ekilmekte olan vasıfları bozuk ve yalnız hububata inhisar eden bitkiler yerine çeşitleri çok, randımanı yüksek, zirai ve ticari kıymetleri fazla soğuğa, kuraklığa ve hastalıklara dayanıklı erken yetişen tohumlar bulmak ve için denemeler yapmaktır” şeklinde hedef belirlenmişti.

Bu faaliyetle için gereken yatırımlar kısa zamanda yapılmış, demiryolunun alt kısmında 240 hektarlık alan artık tohum ıslah istasyonuna dönüştürülmüştü. Kısa zamanda yurdun değişik bölgelerinden getirilen kaliteli ve verimli tohumlar ekilerek yüksek rakımda dayanıklı yeni tohumlar elde edilmiş, ihtiyacı olan köylülere dağıtılarak üstün bir verim elde edilmişti.

1940 yılında kurulan Cılavuz Köy Enstitüsüne 7000 kile buğday tohumu gönderilmiş, enstitü öğrenci ve öğretmenleri tarafından okul arazisine ekilen buğdaylar bir onbeş üzerinde bir verim elde edilmişti. Kısa zamanda bunu gören köylüler bu tohumları elde ederek tarlalara ekmiş ve beklediklerinin üzerinde verim elde etmişlerdi.

Toprak Mahsulleri Ofisi Erzurum bölgesinde kurduğu Ofis Siloları kısa zamanda köylülerden ürünlerini satın almış ve ülkenin ihtiyacı olan hububat depolanır hale gelmişti.

Verimli tohumlar sayesinde Erzurum bölgesinde yetişen buğday, arpa, çavdar büyük tonajlara ulaşmış örneğin 1952 yılında Yugoslavya, Almanya ve İngiltere'ye sadece Erzurum'dan 70.000 ton hububat ihraç edilmişti. Eski Fuar alanının üstünde binaları yapılarak hizmete sokulmuştur.

Atatürk ve arkadaşları tohumculuğun stratejik bir hamle olduğunu görmüş gereken tedbirleri almışlardı. Sanki bu günler görülmüş gibi tedbirler alınmış Türkiye’nin tohumculuk bakımından dışa bağımlılığının önüne geçilmeye çalışılmıştı. Ancak “Marşhal yardımlarıyla” birlikte bu çalışmalar sekteye uğramış, 1959 yılında "Erzurum Tohum Islah İstasyonu" Ziraat fakültesine verilerek bu arazide arzu edilen hiçbir tohumun ıslahı yapılamamış, buna karşılık 74 yıllık İsrail devleti tohumları ebterleştirerek dünya piyasalarına satar hale gelmişti.

Erzurum’da kurulan "tohum ıslah istasyonu" ne yazık ki 1960 sonrası atıl hale getirilmiş, Erzurumlunun seyire çıktığı mesire alanına çevrilmiştir. Bir zamanlar semaverini, kete ve çöreğini alan anneler, teyzeler, nineler, genç ve yaşlılar yazın dinlenmek, eğlenmek için bu güzel tohum ıslah bahçelerine gelir seyirlik kültürleri icra eder hale gelmişlerdi. Türküler söylenir, hikâyeler anlatılır, hatıralar tazelenirdi. Çam ağaçlarının altında ızgaralarda etler pişirilir, semaverlerde demlenen çayları yudumlar günlerini gün ederlerdi.

Bu günlerde ise tohum ıslah alanına yeni kurulan MNG aveme, “Erzurum Teknik Üniversitesi", değişik kurum ve kuruluşlara ait binalar yapıldı, tohum ıslahından vaz geçildi. Bugünkü Şükrü Paşa Mahallesinin bulunduğu yerden başlayan Demir yolunun altında kalan alan, Dadaş ve Çiftlik köylerini içine alan aslında dünyada eşine az rastlanır toprak olmasına karşılık ne yazık ki son yirmi yıldır tahrip edilerek yerleşime açıldı. Böylece birinci derecede verimli tarım toprağımızda tahrip edilmiş oldu.

Buğdayın, çavdarın, arpanın bugün önemi daha iyi anlaşılmış, Ukrayna'dan ve Rusya'dan gereken buğday getirilemeyince fırında pişen ekmek fiyatları arttı. Halbuki geçen zaman zarfında tarım arazileri korunsaydı, köylüye yerli kaliteli tohumluk buğday verilseydi bugün ülkemiz bu duruma düşmeyecekti.

Peki geçen süre içinde biz ne yaptık? Köyleri boşaltarak şehirlere taşıdık. Üretken olan insanları tüketen insanlar haline getirdik. Kaliteli tohumları üretemedik. Dışa bağımlı hale geldik. Ürettiğimiz tohumlar ise yeterli olmadı.

Çukurova, Gediz, Bafra ve Çarşamba ovaları nasıl yok edildiyse Erzurum ovası yok edilmeye devam edilmektedir. Çünkü bizim tarım arazisine ihtiyacımız yoktur…..!