Eski yaşadığımız hatıralara özlem duyduğumuz bir gerçektir, eski hasletler tarihin derinliklerinde bir bir kaybolmaktadır.

Aldığımız ve hemen uygulamaya koyduğumuz özgüven eğitimleri, birey olabilmek, kendini sevebilmek bizi bazı değerlerden uzaklaştırmıştır.

Yetiştiğim ailemde, kendimize ait iş yerimizde ziyarete gelen Babamın sımsıcak yakın dost ve arkadaşları hayatta bana en önemli şeylerden birisi olan “ayıp olur” kelimesinin ne anlama geldiğini öğretmiştir.

Bugün kaybettiğimiz bu “ayıp olur” düşüncesi ve bu düşünceye bağlı gelişen hareket etme özgürlüğümüz ortaya egoyu ve menfaatçiliği getirerek “başkalarını düşünmek” yerini sadece kendisini düşünmek ve önemsemek almıştır.

Uzak yakın bir tanıdık hastalandığında illa ziyaretine gitmek, arayıp sormak, ilgilenmek zorunluluğu “ayıp olur” düşüncesinden kaynaklanan çok güzel bir hasletti.

Cenazeye gitmek, katılmak, ilgilenmek “ayıp olur” düşüncesinden zorunlu hale gelirdi.

Düğün, nişan gibi olaylarda da aynı “ayıp olur” düşüncesi ile insanlar gitmeye çalışırlardı.

Ayıp olur!

Allah’a ayıp olur, Peygambere ayıp olur, kula ayıp olur, ailemize ayıp olur, devlete ayıp olur, hayvanlara bile iyi davranıp su- yiyecek vermeyip kötü muamele edersek ve birisi görürse ayıp olur, kınanırım diye düşünülürdü.

Zengin olursunuz, parayı israf ederken “ayıp olur”, fakir olursunuz yardımı almazsam “ayıp olur”, araba, ev alırsınız olmayanlara ayıp olur diye eli yetmeyenlerin de kullanmalarına çaba gösterilirdi.

Ki toplumumuzda okuyan ve diğer insanlara göre daha bilgili olan insanlar ayıp olmasın diye bir yerde “okumuştum” yerine “bir yerde duymuştum” diye söze başlarlardı.

Makam sahipleri kendilerini o makama genelde layık görmekten, utanırlardı.

Doktora giderken çamaşır değişmeden gidilmezdi.

Tırnaklarımız uzunken, sakalımız uzamışken, ellerimiz yaptığımız işle ilintili kirliyse bile, saçımız yağlı veya dağınık, ayakkabılarımız boyasız iken çok yakınlarımıza bile “ayıp olur” diye görünülmezdi. Şimdi öğretmenler bile darmadağın öğrencilerinin huzuruna çıkabiliyorlar.

Adaletli olmamak ayıp olurdu! Aile içi huzursuzluklarda aile büyüğü gerektiğinde kendi çocuğunu eleştirir ve haksız olduğunu söyleyebilirdi. Böyle davranmaması adaletten, gerçekten kopma olurdu ki; büyük küçük bütün makamlara ve kişilere, haklı olanlara ayıp olur düşüncesi yatardı.

Toplumda “böyle haksızlık yaparsam insanların yüzüne bakamam ayıp olur” düşüncesi vardı. Bu yüzden komşunun kızı, çocuğu, malı mülkü güvende olurdu, rahatsız edilemezdi.

Ayıp olurun yerini “ben sık görmeyeceğim insanlara nasıl davransam olur” düşüncesi doğdu. Benim çocuğum birinci, benim işim yolunda “başkalarından bana ne“ düşüncesi bir ahlak yapısı haline geldi.

Eşine şiddet gösteren, eşimin ailesine “ayıp olur”, çocuğuna şiddette çevremizden duyulursa “ayıp olur” duygusu olmalıydı. Şiddeti kendi tarafında olduğu için savunabilenler için “ayıp olur” düşüncesi belki de hiç yeşermemiştir.

Eşlerin birbirleri aileleri ile geçimsizliklerinde, patlamalarda karşılıklı saygı ve ayıp olur düşüncesi olmadığından aileler küs ve dağınık.

Yaşlıları iten, öteleyen, ilgilenmeyenlerin eksikliği “ayıp” hakkında en ufak bilgilerinin olmadığındandır.

Şiddet arttı, kavga arttı, trafik keşmekeş oldu, boşanmalar arttı, ferdi (birey) ahlak yapıları insanlar tarafından kendi yaşantı ve ahlaklarına göre kurallarını belirledi; sosyal hayat kontrolden çıktı!

Ayıp olurun katkısı toplumuzun yeniden ihtiyaç duyduğu bir yitiktir.