Geçen hafta doğum günümdü. Değerli dostlarım ve yakınlarımın temenni ve kutlamaları arasında beni en fazla duygulandıran bir sığınmacı Afgan ailenin getirdiği hediye oldu.

Özenle paketlenmiş kutuyu açtığımda maddi değeri oldukça mütevazi olan bir kol saati çıktı.

Kutunun içinde el yazısı ile yazılmış “iyi ki doğdun hajı baba” pusulasını okuyunca başka bir iklime girdim diyebilirim.

Maddi değeri ve markası beni ilgilendirmeyen bu hediyenin manevi değeri yüreğimi kapladı. Maddi sıkıntılar içinde olan bu ailenin, alın teri ile kazandıkları birikimleri ile bu vefakarlığı göstermeleri kolundaki 562000 TL’lik saatle selfie çeken siyasetçinin “alın teri ile kazandığım helal parayla aldım” sözlerini hatırlattı.

Kendi yaşam tarzımızda dünya markalarının servet değerindeki ürünlerinden uzun yıllar haberdar değildik. Dudak uçuklatan fiyatları olan markaları tanımayı görmemişlerin kamuoyuna yansıyan haberlerden öğreniyorduk.

Yıllar öncesi TBMM Genel kurulunda bir siyasetçiye hediye edilen 395.000 Dolar değerindeki saatin tartışıldığı gündemde bir saatin akla zarar fiyatını duymuştuk.

Pahalı arabaya binmek, sükseli cep telefonları kullanmak, yeni doğmuş bebeğe tek taş yüzük takmak, Kisra saraylarını kıskandıracak malikanelerde mevlit okutmak gibi davranışlar kişiliği oluşmamış, kimliği silik, insan olmanın sadeliğinden haberdar olmayan basit şahsiyetlerin kendi varlıklarını pahalı ürünlerin şemsiyesi altında sergilemek istemelerinden kaynaklanmaktadır.

“Maddi varlıklarıyla gösteriş yapıp, adam yerine konulma isteği özellikle geri kalmış ülke fertleri arasında yaygın bir uygulamadır.

Pahalı saat muhabbetinin konuşulduğu günlerde bana değeri parayla ölçülmeyecek bir hediye sunarak insan olmanın gerçek yüzünü gösteren, gönülleri zengin, yürekleri kocaman bu özel kişiliklere sonsuz selamlar sevgiler sunuyorum.