Yazımızın başlığındaki soruya cevap vermek için Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Felsefe Grubu Öğretmenliği Bölümünde meslektaşım ve mesai arkadaşım Dr. Dilek Başerer hocamızın DÜŞÜNME EĞİTİMİ adlı eserine müracaat edeceğim.

Kitap 2021’de Pegem Akademi’den çıkmış. Bol örnekli eser 4 bölümden oluşuyor: Birinci Bölüm: Felsefe, Mantık, Sosyoloji ve Psikolojide Düşünme. İkinci Bölüm: Düşünme Becerileri. Üçüncü Bölüm: Eğitimde Düşünme. Dördüncü Bölüm: Düşünme Becerilerinin Geliştirilmesinde Örnek Uygulamalar: Çocuklarla Felsefe.

Çocuklarımıza kendi aklıyla düşünmeyi nasıl öğretiriz?

Düşünme eğitim işidir. İnsan düşünen canlıdır. Onu hayvandan ayıran akıllı varlık oluşudur. Düşünme; aklın bağımsız ve kendine has faaliyetidir. İnsan düşünme faaliyeti sayesinde düşünce üretir. Ürettiği düşünceler ya somut ya da soyut olur. İş yapacağımız zaman önce zihnimizde tasarlarız sonra da onu yapmaya başlarız. Mantıklı düşünmeye yani muhakemeye başlayınca akıl yürütürüz. Akıl yürütmelerimiz doğru, hatasız ve yanlışsız olduğu kanaati bizde oluşunca yapacağımız işe başlarız.

Akıl yürütmelerimiz günlük hayatla ilgili olduğu kadar hayatın her alanıyla da ilgilidir. Yere çöp atıyor muyum? Ben atmıyorum ancak sokaklar neden bu kadar çer çöp? Ufak bir davranışımız ve akıl yürütmelerimiz bizi alır ta insanlık sorununa götürür.

Zengin olsanız insanlık için neler yaparsınız?

Okul yaptırır mısın?

Okul yaptırmak insanda nasıl bir mutluluk duygusu oluşturur? Sorularına cevap aramaya başladığımızda düşünmeye başlar, düşünceler oluşturmaya, fikirler ileri sürmeye devam ederiz.

İşte tam burada eleştirel düşünme işin içerisine girer. Eleştirel düşünme sorgulayıcı bir düşünme biçimidir. Peki, buna aileler, öğretmenler, yöneticiler, komutanlar müsaade edecek mi? Yoksa hele sen sus! Senin aklın yetmez mi diyecekler.

Oysaki insana saygı ona değer vermekle olur. Gençlerimizin, çocuklarımızın sorumluluk sahibi olmaları için onlara bu konuda sen ne düşünüyorsun, senin fikrin nedir, sen bunu yapacak olsan nasıl yaparsın denmelidir.

Bu anlayışla insana düşünme fırsatı verilince yaratıcı düşünme uyanmaya başlar. O da insan yerine konulunca; bence de şöyle ya da böyle olsa daha iyi olur diye akıl yürütecektir. Yeter ki çocuklarımızın aklını şu ya da bu ad altında kiraya vermeyelim, başkaları kendi malları gibi vicdanlarını kullanmasına müsaade etmeyelim. Kendi akıllarıyla düşünce üretebilecekleri cesaretini verelim. Kimliksiz, kişiliksiz edilmelerine müsaade etmeyelim. Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür çocuklar yetiştirelim.

Bunun için elbette çocuklarımızın eleştirel düşünmelerine fırsat vermek gerekir. Eleştirel düşüncelerinde de kırıcı ve saygıyı aşan yolu değil, daha özenli ve daha ahlaki yolu seçmelidirler. Bu yol büyüklerden öğrenilir.

Yine çocuklarımıza takdir duygusunu esirgemeden aferin sana, ben bunu düşünememiştim. Çocuk büyüklerini müşfik, olumlu ve yapıcı tutum içerisinde görünce daha değişik ve olumlu olmaya başlayacaktır. Dolayısıyla düşünme alışkanlığı kösteklenmemiş, önü açılmış olacaktır. Hele bu olumlu tutumumuz kız çocuklarımızda daha da ihtiyaçtır. Çünkü kültürümüzün kız çocuklarına bakışının eksik ve olumsuz yanlarından birisi onu “Saçı uzun aklı kısa” görmesidir.

Gençlerimiz ve çocuklarımızın düşünme alışkınlığında analitik düşünceye yani parçalara ayırma, sıralama, karşılaştırma ve yeniden tanımlamalar yapabilecek çıkarımlara alıştırmalıyız. Düşüncelerinde eksikleri ve hatalarını görmesine müsaade edelim ki dıştan değil içten kendilerini tutarlı ve doğru çıkarımlar yapmaya çabalasınlar.

Para kaybedersen üzülür müsün? Paranı bulan getirirse sevinir misin? Sen hiç bulduğun eşyayı sahibine teslim ettin mi? Yalan söylemek neden kötüdür? Sen yalan söyler misin? İçtiğin bardağı neden orta yere koyuyorsun? Kardeşinle kavga etmeden bir hafta geçirebilir misin?

Gerçeklerle yüz yüze getirelim. Bakalım nasıl çıkarımlar yapacak, kendini nasıl sorgulayacak.

Elbette çocuklarımıza kupkuru bir hayat dersi veremeyiz. Kendini sorgulamayı öğreteceğiz. Çocuklarımız her türden bilgiyi aile, okul, ibadethane, askeri kışla ve sokaktan öğrenir. Bu beş temel bilgi kaynağının amacı; insanın düşünce özgürlüğü hakkının olduğu bilincinde olması gerekir. Sizin düşünmenize gerek yok, ben sizin yerinize düşünüyorum diyen bir insan topluluğu asla düşünce köleliğinden kurtulamaz.

Hür insan yetiştirmek ancak okuma metinleri, mantık, tiyatro, matematik, dil ve güzel sanatlar, felsefe, ahlak, bilim, hukuk ve kültür yoluyla olur. Bu yolla düşünmeyi öğrendiğimiz kadar öğretmeyi de öğreniriz. Hele hele şu ya da bu ad altında oluşan grupların özellikle de ideolojilerin kalıplaşmış sorularından daha çok hazır kurtuluş reçeteleri sunan cevaplarına çocuklarımızı teslim etmemeliyiz.

Muhakeme etme, sorgulama yapma ve yaratıcı düşünme bir günde kazanılan bir alışkanlık değildir. Uzun, zahmetli ve sabır isteyen bir yolculuktur. Çocuklarımıza küçükken yemek yemeyi öğrettiğimiz gibi düşünmeyi de öğretmeliyiz. Annemizin yemek yaptığı malzemenin kimlerin el emeği ve alın teri ile nasıl üretildiğini nerelerden mutfağa geldiğini düşünmesi ve sorgulaması istenebilir. Bu sofrada bizim ürettiğimiz ne var? Soğan nasıl ekilir? Hiç daldan meyve kopardın mı? Sigar içmek neden zararlıdır? Bir yılda sigaraya kaç para veriyoruz? Sigara içmeyenler ne kadar kazançlıdırlar?

Akıl sağlığı için vücudun özellikle de beynin dengeli beslenmesi, doğru ve gerçekçi bilgilerle bilgilenmesi ve hayat dönük sorularının olması gerekir. Çocuklarımızın cevaplarından daha çok sorularının olması önemlidir. Sorularına cevap aranken mantıki çıkarımlarına bakarak eksikler ve hataları düzeltilmelidir. Özellikle çocuklarımızla hemen her konuda aracılar yoluyla değil, yüz yüze konuşmalıyız. “Gelinim sana söylüyorum, kızım sen anla” denmemelidir.

Televizyonlarda hemen her konuda özellikle de siyasi konularda sözüm ona yetkin geçinenlerin tartışmalarında ortaya koydukları tutarsızlıkları, şarlatanlıkları ve saygıyı aşan tutumlarını görüyoruz.

Toplum olarak kavgamızın nedeni çok iyi düşündüğümüz için değil, tam aksine çok iyi düşündüğümüzü sandığımız için birbirimizin fikrini dikkate almıyoruz. Yine mantıklı, sistemli, çelişkiden uzak ve tutarlı düşünme alışkanlığımız olmadığından birbirimizi tepeliyoruz. Sorunlarımızı aklımızla ve ahlaki yoldan değil de insana yakışmayan ayaklarımızla, yumruklarımızla ya da en onur kırıcı ağzımızdan çıkan hakaretlerle çözmeye kalkıyoruz. Çocuklarımız da büyüklerinin bu kaba davranışlarını doğru ve gerçek davranış kabul ettiği için onlardan aldığını satıyorlar.

İşte tam bu noktada ülkede sorumlu olan herkes insana yakışan gerçekçi, doğru ve tutarlı düşünme alışkanlığını göstermelidir. Aklı dışlayan ya da onu küçük gören anlayışlarla, rüyalarla ve gerçekçi olmayan laf cambazlıklarıyla yetişen çocuklarımızın kısa sürede boynuna ip, sırtına semer takılarak insan olma onuru ve şerefi elinden alınabilir. Ki alınmaktadır. Bunun acılarını bizim kuşak sağ ve sol ideoloji adına çok çekti.

Büyüme çağında çocukların safça ve art niyetsiz sadece merak duygusuyla öğrenmek ve hayatı anlamlandırmak için sorularını ve isteklerini dikkate alalım. Senin aklın yetmez! Sen küçüksün demeyelim. Onların küçük ya da büyük sorularına eğer sabrınız kalırsa doğru cevap vermeye çalışınız derim. İlgilerini artırıcı ortamların çeşitliliğine önem veriniz. Kırlara çıktığınızda onları soru yağmuruna tutunuz. Doğru çıkarım yapmalarını sağlamak için onlara siz ne düşünüyorsunuz deyin.

Çocuklarımızı aklıyla yaşatabilme dileğiyle … İyi okumalar… Kalın sağlıcakla...