Sabahları beraber yürüdüğüm dostum Prof. Dr. Samih Bayrakçeken hocamla insanı anlamak, anlamamak ve onun anlaşılmaz olması konusunda beyin fırtınası yapmış notlar almıştık. Bu yazıyı yazmaya başladığımda dostum Prof. Dr. Nurtaç Canpolat hocamın da katkıları oldu. Her iki hocama sizler adına ve şahsım adına teşekkür ederim.

Yazım uzun olduğu için 3 parça halinde yayınlamayı düşündüm.

Öncelikle bu yazımızın amacı kültürümüzde, töremizde yaşayan erdemli davranışları saymaya ihtiyaç hissetmedik. Zaten olan iyilikleri, güzellikleri ve ahlaki erdemli davranışları yaşıyoruz.

Yılların tecrübesiyle gözden kaçan daha mutlu, huzurlu ve erdemli bir hayatı tamamlamak için eksiklerimizi de görüp farkına varmamızdır. Bu nedenle insandan ne anladığımızı ne anlamadığımızı kısa kısa maddeleştirerek sizlerle paylaşmak istedim.

Türkçe sözlükte anlamak: Akıl erdirmek, kavramak. Bir şeyin ne demek olduğunu, neye işaret ettiğini kavramak; fehmetmek. Birinin duygularını, isteklerini, düşüncelerini duymak; sezmek, hissetmek, farkına varmak, idrak etmek. Bilmek, öğrenmek.

Bir de karşı taraftan anlaşılmak demek; bilinmek, akıl erdirilmek, takdir edilmek, değeri kabul edilmek, doğru ve gerçeğin bilinmesi.

Ya da anlaşılmaz olmak. Hani denir ya ben bu işten, bu insandan bir şey anlamadım! Ne de anlaşılmaz insan!

1-Takdir ve teşekkürde oldukça cimri davranıyoruz. Evde yemekten kalkınca anne ve babamıza teşekkürü çok görüyoruz. Anne hizmetçi, baba kapıda çalışan işçi gibi görülüyor.

2-Karakteri zayıf kişileri değerinden fazla hak etmediği konuda taktir edince de yine hata yapıyoruz. Adalet hak edene hak ettiğini vermektir.

3- Evde, iş yerinde, okulda, camide, sokakta ve günlük hayatımızda kullandığımız fiiller hep emir fiilleri ve cümleleri. Getir, götür, yap, çık, otur gibi. Rica fiil ve cümlesini kendimize yakıştırmıyoruz. Lütfen yapabilir mısın? Rica etsem gidebilir misin? diyemiyoruz.

4- Bir konuda kişilerin yaptığı eylemi ve işi değil, şahsını doğrudan hedef alarak eleştiri yapıyoruz. Senin yemeğin yenmez diyerek, kişiliğini eleştiriyoruz. Oysa ki yemek biraz az tuzlu olsaydı daha lezzetli olurdu demek gerekir.

5- İnsanımız hele hele gençler, sofrasında yediği ekmek ve sebzesine, sırtına ve ayağına giydiği ayakkabı ve çorabına, gömlek ve pantolonuna, eline attığı elektrik düğmesine ve yıkandığı çeşmesine kadar “Bu değirmenin suyunun kaynağı nereden geliyor” demiyor. Hemen her şeyi olağan ve kendiliğinden bir emek ve alın teri olmadan oluşmuş sanıyor. Ailesinin maddi imkanlarını düşünmeden de isteklerde bulunuyor.

6- Kendimize ikram edilmesini ve kibar davranılması hoşumuza giderken, ikram etmek ve kibar davranmak aklımızın ucundan bile geçmiyor.

7- İkram etmek için çift sigara taşıyan koca koca mevki ve parası olan insanlara rastladık.

8- Genelde bir köy odasından, toplantıdan çıktıktan sonra geride kalanlar çıkan kişinin arkasından yüzüne söyleyemediklerini arkasından söylemeye başlıyor. Söz tutmadığımız gibi söz de taşıyoruz.

9- Haksızlığı gördüğümüz halde susuyor, haklının yanında yer almıyoruz. “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” değerli sözünü sıkı sık tekrar edilmesine rağmen.

10-Gerçeğin, hakikatin ve adaletin yanında yer almıyoruz.