Dalkavuk sözlükte: Kendisine çıkar sağlayacak olanlara aşırı bir saygı ve hayranlık göstererek yaranmak isteyen kimse, yağcı, yalaka, yağdanlık, yalpak, yaltak, yaltakçı, kemik yalayıcı, çanak yalayıcı, kılbaz.

Diğer bir tanımda da dalkavuk: Menfaat maksadıyla kendisinden üstün olanlara karşı sözde bir hayranlık veya aşırı hürmet gösteren kendi onur ve ağırlığını korumayan kimse. Dahası, haysiyetini ayaklar altına alacak şekilde çıkarı için kendinden üstün gördüğü birisine aşırı sözde saygıda bulunan kimse.

Dalkavukluk: Dalkavukça davranış, kemik yalayıcılık, çanak yalayıcılık, yağcılık, yalakalık, yalpaklık, yaltakçılık, yaltaklanma, yaltaklık.

İnsan neden bir başka insan karşı dalkavukluk yapar?

Birisi maddi gücü ve yetkiyi elinde bulunduruyor, diğeri bu maddi güçten ve yetkiden adaletle ve hakça değil, en kestirme yol olarak dalkavuklukla ulaşmak istiyor da ondan.

Osmanlılarda kapıkulu askerlerine, saray ve devlet kuruluşlarındaki bazı görevlilere üç ayda bir verilen ücret yani ulufe gibi mevki ve makamlar dağıtılırsa dalkavukluk yarışı başlıyor. Dalkavuklar akbaba kuşları gibi efendilerin çevresinde çoğalıyor. Erdemliler çevreden uzaklaştırılıyor. Ya da onurlu ve kişilikli insanlar kendilerine yakıştıramadıkları bu aşağılık davranışlarından dolayı onların yanında bulunmuyorlar.

Onun için, tarihte, dalkavuklardan hoşlanmayan pek ender büyük devlet adamlarına rastlanır.

Büyük devlet adamları yönetim işini liyakatsiz ve yetkin olmayan dalkavuklarla değil, işinin ehli, kişilikli, erdemli ve namuslu insanlarla sürdürürler. Farabi’ye göre erdemli devlette işler böyle yürütülür.

İnsan hak ve hukukunun korunduğu, maddi imkânların hakça ve yetkilerin liyakat esasına göre paylaşıldığı erdemli demokrasilerde dalkavukluk azalır, hoş karşılanmaz. Bu nedenle dalkavuklar hemen hiçbir erdemli toplumda kendine yer bulamaz.

Farabi’ye göre erdemli demokrasilerde kişi kendini herhangi birisinden ne aşağı ne de yukarı görür. Zihninde herkes kendisi gibi insandır.

Ancak padişah, diktatör, monark ve tiranların saraylarında nükteli sözlerle bunları eğlendiren, nefisini okşadığı için kendilerinde olmayan meziyetleri varmışçasına yüzlerine söyleyen bin bir çeşit dalkavuk yer alırdı.

Osmanlı’da Tanzimat’tan önce dalkavuk esnaf vardı. Bunların işleri sadece zenginleri eğlendirmekti.

Yüksek makamdaki kişileri hoş sözlerle, güzel fıkra ve hikâyelerle eğlendiren nedimler vardı. Hanım sultanın da sarayda nedimeleri bulunurdu.

İran edebiyatındaki dalkavukluğu yaygınlaştıran kasidelerin etkisinden kurutulamadığı için divan edebiyatımızdaki kasideler birer dalkavukluk örneğidir.

Kuran’da iyi, doğru, güzel ve erdemli işleri yapanların takdir edilmesi istenmektedir. Bu dalkavukluk değildir. Kuran’da resuller ve hikmetli kişiler bizlere örnek gösterilmektedir.

Filozof Cemil Sena’nın ifadesiyle dalkavuk; “ikiyüzlü, alçaklığını köpekçe sırnaşıklıklarla ifade eden ve efendisine, onun için malik olmadığı bin bir meziyet ve niteliği yükleten bir yalancı, bir ahlaksızdır. Bunların çoğu, şimdi ellerini, eteklerini öptükleri efendinin devrildiği gün, kendilerine başka bir efendi tedarik etmekte güçlük çekmezler ve eski efendilerini küçültmekte de ayrı bir ustalık gösterirler.”

Dalkavukların kendilerine özsaygıları olmadığından erdemleri, onur ve kutsal inançları yoktur. Namus titizliği de bulunmadığı için feda etmeyecekleri bir değerleri bulunmaz. Herkesin gözü önünde yüzlerine tükürülse, hakaret edilse, tekme tokat meclislerde dövülse aldırmazlar ve utanmazlar. Dalkavuklar jurnalcidirler, hafiyelikte kullanılırlar.

Dalkavuk insan ruhen sefalet içerisindedir. Dalkavukluk sanki doğuştan gelmişçesine efendilerine uşaklık etmede çok maharetlidirler. Sezgileri geliştiğinden renk ve davranış değiştirmede zorlanmazlar.

Efendilerinin olmayan meziyetlerini sayarak kendi bayanlığını gizlerler. Kendi insani meziyetlerini değil, parti, cemaat, tarikat, aşiret gibi oluşumların başındaki efendilerini belki de yakinen tanımadıkları ve görmedikleri halde meziyetlerini sayarlar. Karşı taraf diye adlandırdıklarının da kötülüklerini ortaya koymak için de hafiye gibi çalışırlar. İftira atmakta üstlerine yoktur.

Bütün hak ve yetkinin bir efendiye verildiği uygarlıklar, devletler ve toplumlar dalkavukluk hastalığına tutulmaktan ve yozlaşmaktan kendini kurtaramaz. Baskıcı yönetimler fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller de yetiştiremez.

Göz göre göre sefih ve aşağılık insanların yaygınlaşmasına göz yuman dikta rejimler, onu zayıf ve kişiliksiz düşürerek en değerli özgürlüklerini elinde alırlar.

Korkum uygarlığımız ve kültürümüzün dalkavuk insan tipi üreten olmasıdır.

Başı dik, gerçekler karşısında susmayan, hakikati cesurca söyleyebilen ve onurluca hayat sürmek isteyen yüce ruhlu insanlar erdemli demokrasiye sahip çıkmak zorundadır. Bu sadece bize değil, torunlarınıza da olan vicdani ve insani borcumuzdur.