Ali Ekber Çiçek’ten  “Mektup selam söyle benden sılaya” türküsünü dinlerken kültürümüzde mektubun yerinin ne kadar derin olduğunu hatırlar insan.  Kültür dünyamızda haberleşmede mektubun, ulaşımda trenin ayrı bir yeri var. Her ikisi de türkülere konu olmuş. Dahası bundan da öte mektup, sevginin ifadesinde göz ve gönül kadar değerli. Ülkemizin bunca sıkıntılı günlerinde bu durumdan biraz uzaklaşmak, insanca ve pek insanca kalmak için Yapı Kredi Bankası yayınlarından COGİTO dergisinin 1995 yılı Aşk sayısında yayınladığı Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın (d.1703-ö.1780) İstanbul’dan Erzurum’daki dört hanımına gönderdiği aşk mektuplarını sizlerle paylaşmak istedim.
Birinci mektup:
«İzzetli, hürmetli, muhabbetli, hakikatli, adamlıklı, şefkatli, hatırlı, gönüllü, asıllı usullu, akıllı, iz'anlı, hünerli, marifetli, üsluplu, yakışıklı, güzel huylu, tatlı dilli, uzun boylu, ince belli, kıl ayıpsız hatunum, helalim Firdevs hatun huzuruna,
Derunu dilden (gönül içinden) ve canu gönülden selamlar ve dualar edip ol mübarek nazik hatırın sual ederiz. Huda’nın birliğine emanet veririz. Benim nazlı yar-ı gamküsarım (dert ortağım), benim şenliğim, şöhretim, benim sevdiğim, keyfim, benim canım Firdevs’im! Neylersin, nişlersin, ne keyiftesin, ne fikirdesin, ne haldesin, ne demdesin (durumdasın)? Benim güzelim, garip gönlünü ne ile eğlersin? Okur musun, nakış mı işlersin,  oynar mısın, güler misin? Benim gönlüm senin hayalinle eğlenir, sen nicesin? Keşke sizi getirsem bu vilayetleri seyrettirsem; zira sensiz canım rahat olamıyor. Benim güzel keyfim, senden ayrılmak ne çetin ahvalimiş bilmezdim. Hak Teâlâ gönül hoşluğuyla bir dahi dünya gözüyle görüşmek müyesser eylesin âmin…
Firdevs, Firdevs, o saçların seveyim, Firdevs, Firdevs o başın seveyim, o kaşın seveyim, o gözün seveyim, o yüzün seveyim, ayıpsız canın seveyim. Sakın benden küsmeyesin ki gönlüm sıkılmasın. Kusurlarımı affet, ahiret hakkını helal eyle... Bu uçkuru bana yadigâr mı verdin, yoksa bununla beni bağladın mı? Zira yadigâra ne hacet hiç hatırımdan çıkmadın, gözüm önünde durursun. Böylece apayan gönlümdesin... Allah’a emanet olasın. Bin tabaka kâğıt yazsam seninle sözlerim tükenmez. Hele yavaş; inşallah-u Teâlâ, ramazan geceleri sabahlara değin sana çok çok gördüğüm, işittiğim hikâyeler söylerim. Her gördüğüm, işittiğim pak şeyleri ve esvapları size layık görürüm; eğer fırsatım olursa alırım, yoksa siz sağ olunuz; birer hamaylı getiririm. Şimdilik mektubum boş olmasın için bir pak bürüncük gömlek göndermişim, ma’zur olsun. Sizin hevesinize çermiği (kaplıcayı) yaptırırım. İnşallah tamam olanda sizinle bir gece anda çimeriz. Gönlünüz her ne meyve isterse şehirden getirtesiniz, meyvesiz kalmayasınız. Haftada iki kere çaylara, bahçelere çıkasınız, hapsolmayasınız, rahat olasınız.
Allah’ın birliğine emanet olasınız. Ömrün uzun olsun, âmin ya Mu ‘in(Ey Tanrım).”
İkinci Mektup
«Ve izzetli, hürmetli, muhabbetli, hatırlı gönüllü, asıllı usullü, akıllı, sabırlı, güzel huylu, tatlı dilli, hanım yapılı, güleç yüzlü, alçak gönüllü devşvişim, ehlim( karım) helalim Fatma hanım huzuruna,
Deruni dilden ve can u gönülden selamlar ve dualar edip mübarek hatırın sual ederiz ve Huda’nın birliğine emanet veririz. Benim yar-ı gârım (can dostum), benim gam-ğüsarım, benim aklım, fikrim, benim canım, hanım, neylersin, nişlersin, ne fikirdesin, ne haldesin, ne demdesin? Benim yükümü çeken, benim hatırım sayan, benim ateşime yanan... Selamet kurtuldun mu? Allah emeklerin zayi etmesin. Ben isterdim ki senin bu hizmetinde bulunayım; ama takdir böyle imiş. Şimdi bir selamet haberin müjdesini bekliyorum..
İstanbul’un suyu ve havası bana iyi geldi; öyle ki gayet şişman kişi oldum. Benim canım helalim, mektubumuzun boş olmasın için şimdilik bir İstanbul gömleği yolladım, mazur olsun. Sonra ben gelende görelim ne müyesser olur? Hak Teâlâ’nın yanında aziz olasınız. Ben senden çok razıyım, Rabbim da senden razı olsun. Cümlemizi firevs-i alaya götürsün, melek huylu, âlemin nuru hanım. Allah’ın birliğine emanet olasınız, âmin ya Mu’in.
Üçüncü mektup
«Ve izzetli, muhabbetli, hakikatli, şefkatli, gayretli, edepli, helalim Belkıs Hatun’a,
 Selamlar edip mübarek hal ve hatırın sual edip Huda’ya emanet veririz. Benim ıyaz-ı hassım (içten dostum), benim pak arı tavırlı yosmam, benim derdimi belamı çeken emektarım. Keyfin nice, neylersin, ne haldesin, ne demdesin? Bacılarınla hoş tatlı mısın? Hatırım için cümleye izzet, hizmet eder misin? Gülsün Hatun’un  (kızları) keyfince gider misin? Sana gene cefa eder mi? Benim yârim, benim Allahlık ehlim, gurbet elde seni unutmam. Sen benim gene evvelki ıyaz-ı hassımsın. Hiç gönlüne bir gam ve elem getirme, keyfini aç, Allah Teâlâ muinin olsun; sağ selamet seni bana bağışlasın Bie daha dünya gözüyle müyesser eylesin, âmin. İnşallah Teâlâ ramazandan evvel gelende sizlere birer armağan getiririm; ama şimdilik bir İstanbul gömleği gönderilmiştir; Gülsün’e de bir cici mest yollanmıştır.  Hemen Allah Teâlâ cümlenize can sağlığı ve gönül hoşluğu ihsan eylesin, âmin.”
Dördüncü mektup
«Ve izzetli, hürmetli, muhabbetli, hakikatli, hatırlı gönüllü, hizmetli, sabırlı, marifetli, akıllı, gayretli, şefkatli, güzel yüzlü, şirin sözlü, melek huylu, çelebi kollu, nazik elli, ince belli, şirin yıldızlı has odalığım, oğlum annesi, gönlüm cananesi, inci danesi, hatunum ve hanım küçük kadın Züleyha Hanım huzuruna,
 Candan selamlar ve gönülden dualar edip ol mülayim hatırın kat kat sual ederiz; Allah’ın birliğine emanet veririz. Benim küçük kadınım, benim âşık paşam, benim gözüm, benim sırdaşım, benim dervişim, benim emektarım, ne keyiftesin, ne haldesin, ne demdesin, neylersin, nişlersin,  iyi misin, hoş musun? Allah muinin(yardımcın) olsun. Hak Teâlâ canına sağlık, gönlüne hoşluk versin. Tanrı seni bana bağışlasın; bir dahi dünya gözüyle görüşmek müyesser eylesin âmin. Acep cihanda senin gibi var mıdır?
Zilhem, Zilhem! O tatlı canını seveyim; o tatlı bakışlarını seveyim; hiç fikrimden gitmezsin, böylece ayan gönlümde durursun. Benim nazik âşıkım, senin için yollarda ve İstanbul'da besteler yazıyorum ve öğreniyorum ki inşallah gelende seninle ses sese verelim de türlü türlü besteler, güzel güzel kitaplar okuyalım. Allah Teâlâ’ya âşık olalım, safalar edelim.
Bir küçük kadın gördüm, hemen sana benzettim. Selam sabah ettim, sesi dahi sana benzerdi; senin hatırın için sokak ortasında ana yârenlik edip ahvalini sordum. Bir ihtiyar kocası varmış zindanda, ana ekmek götürürmüş. On kuruş borcunu vererek anı halas edip sevabını sana bağışladım. Allah Teâlâ senden razı olsun, zira ben senden yer gök dolusu razıyım. Allah Şeyh Osman’ı (oğulları) biz bağışlasın, âmin ve cümle küçük kadınlar sana kurban olsun ve büyük kadınlar bacılarına kurban olsunlar. Benim hakkımda siz bana dünyalar değersiniz.
Hak Teâlâ dördünüzü bana dünyada bağışlasın ve ahirette Firdevs-i alada dahi sizi bana versin âmin. Ya Erhamürrahimin (ey esirgeyenlerin en esirgeyeni), dahi ben kimsenin fikrinde ve hayalinde değilim. Bu muhabbetnamem boş gelmesin için her birinize birer bürüncük gömlek irsal olundu, şimdilik mazur olsun. İnşallah yakında vademiz tamamında ağa efendimizden destur alırız ve gelip sizinle çermikte çimeriz; zira bu çermiği sizin hevesinizle yaptırdım. İnşallah elime akça girerse camuş çermiğinde sizin için bir küçük kümbet yaparız. Siz gidende ol küçük çermiği yasağ edersiz. Tenha safayla çimer çıkar, pak olursuz. Sizinle ol kadar çok sözlerim vardır ki bir ay yazsam tükenmez.»