Erzurum hakkındaki yazılarıma zaman zaman tenkit ve yorumlarıyla katkı sağlayan bir dostum, geçen günkü bir paylaşımımla ilgili olarak gönderdiği mesajda şöyle yazmış: “Şu an yaptıklarımız veya yapamadıklarımız geleceğimizi belirleyecek. Öyleyse aslında şimdiden söz etmekle gelecekten söz etmiş oluyoruz.’

Unutmayalım,’geleceğe yürümek bugünden geleceği planlamak değildir, geleceği bugüne taşımaktır.’

Altını çizdiğim bu satırları, birkaç yıl önceki yazınızdan not etmiştim.

Şehrimizin geleceğine yönelik çalışmalarda bireylere, kuruluş ve sivil topluma düşen görevler üzerinde sürekli durmakta ve bu hususta toplumsal şuur oluşturmakta yarar var. Ahali olarak çorbaya tuz atmakta biraz üşengeç miyiz acaba? “

Dostumun, yaşadığı şehrin geleceğini kendisine dert etmesi hoşuma gitti. O, benim bazı cümlelerimin altını çizmiş, ben de onun ‘şehrin geleceği için toplumsal bilinç oluşmasına’ vurgu yapmasını çok önemsedim.

Evet, şehirle ilgili tüm konularda toplumsal bilinç ve toplumsal talep oluşması, neticeye varmanın temel şartı. Yöneticileri ve siyasi kadroları harekete geçirecek sihirli ilham ve motivasyon kaynağı, toplumsal bilincin etkili bir şekilde toplumsal talebe kanalize edilmesidir.

Sivil toplum örgütleri, şehrin entelektüel sınıfı, kanaat önderleri, güçlü medyası, yazarı çizeri, akademik kadroları bu işin muharrik gücüdür.

“Kalkınma kervanının kılavuzları ve icraî sorumluları siyasi kadrolar, kent üst yönetimi değil mi?” dediğinizi duyar gibiyim. Elbette, bunu kim inkâr edebilir? Onlar ekmeği pişirenler, yukarıda saydıklarım hamuru yoğuranlar olmalılar! Entelektüel kent havuzunu hep dolu tutmak ve kalkınma hedeflerini yeni ihtiyaçlara uygun şekilde güncelleyelim ki, ekmeği pişirme becerisini gösteremeyenleri mesul tutalım! Bu da ‘beyanat ve paylaşım’ kuruluşu kolaycılığından, ‘hayal etmek, düşünmek, üretmek, toplumsal talep oluşturmaya önderlik etmek’ merhalesine terfi ile mümkün olabilecek ciddi bir evrimleşmeyi gerektiriyor.

Hep yazıyorum, bir kere daha altını çizdiğim bu cümleleri Dadaş zihinlerine nakşedeyim.

Kalkınma yolunda yürüyüşünü sürdüren Erzurum'un hayalimizdeki zirveye ulaması, tek bir kişinin veya kurumun, kent yöneticilerinin, siyasi kadroların çabalarıyla mümkün değil. Kent sakinleri, sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimler ve özel sektörün birlikte çalışması, ortak bir vizyon etrafında kenetlenmesi gerekiyor.

Ortak akıl, farklı bakış açılarının bir araya gelerek daha kapsamlı ve etkili çözümler üretmesini sağlar. Şehrin sorunlarına dair daha derin bir anlayış geliştirerek, daha sürdürülebilir, müreffeh, zenginleşme devrimini tamamlamış, üretim çarklarının tıkır tıkır döndüğü bir gelecek için birlikte çalışmayı mümkün kılar. Bunun bir adım ötesi, “Ortak aksiyon, müşterek hareket” evresidir ki, şahlanan şehirlerin sırrı burada gizli!

Bunun için de dirayetli, liyakatli yöneticilerine fikri katkıda bulunacak ŞEHRİN UFUK AÇICILARI VE VİZYON BELİRLEYİCİLERİNE çok ihtiyaç var. Yok mu böyleleri? Elbette var, hem de diğer şehirlerden çok fazla. Her fırsatta boşuna haykırmıyoruz: Erzurum’un çok güçlü, dünya çapında yetişmiş bir insan kaynakları havuzu var.

Öncelikle, şehrin entelektüel sınıfının beyin zarını esir alan ölü toprağından temizlemek lazım. Onları, ortak bir hedef doğrultusunda çalışarak, şehirlerini daha yaşanabilir, daha üretken ve daha rekabetçi hale getirmek için bir fikri seferberliğe sevk etmek, geleceğin kapılarını bu şehre sonuna kadar açmak demek.

Erzurum, geçmişinden aldığı güçle geleceğe doğru emin adımlarla ilerliyor. Şehrin vizyonerleri, ortak akılla hareket ederek bu ilerleyişi daha da hızlandırabilir. İnanıyorum ki, Erzurum, hak ettiği zirveye çok yakın!