Allah’ın namaza, zekâta, Kuranı kendi dilinde okumaya çok önem verdiğini, farz kıldığını; Kuran’da Fatr 29. ayette Allah’la güzel bir ticaret içinde olacaklarını vadettiğini gördüm.

Ben farz olan zekâtı Kuran’dan anladığımı yazıyorum. Kulaktan dolma değil, dinlediklerim hiç değil.

Zekâtla ilgili dinlediklerimin eksik ve hatalı olduğuna inanıyorum. Mesela zekât malı temizler denir; oysa zekât malı temizlemez. Zekât malı temizler demenin anlamını düşündüğümüzde, uyuşturucu parası, tefecilik, rüşvet, yolsuzluk, çalıntı mallar, kumar, bozuk iş-gıda üretmekten kazanılan paralar, gasp, kul hakları, miraslarda haksız edinilen mallar aklıma geliyor.

Zekâtla kara para aklanacağını düşünmüyorum.

Temiz para kazanalım, zekât verelim; Allah’ın emri budur!

Kırkta bir zekât verilecek diye bir ölçü birçok akademisyen ilahiyatçılarına göre de eksik ve hatalı ve yanlış bilgi. Akademisyen ilahiyatçılara göre zekât kazançtan değil, edinilmiş mallardan verilir. Müslümanların gerçek anlamda kazanılmış bütün mallarından, zekât vermeleri gerekiyor. Zekât verirken şöyle biraz içimiz acıyacak, Kuran tabiriyle zekât; ihtiyaç fazlası ile malları saçıp savurarak ihtiyaç sahibi olmamak arasında bir ölçü temel alınmalıdır.

Ramazandaki fitreye verilen önem önemli farzlardan olan zekâta verilmiyor!

Zekât direkt fakirin hakkıdır. Para tercih edilmesi önemlidir. Bazıları satılmayan malları ayırıp, zekât veriyorlar; sözümüz onlara!

Zekâta ihtiyaç duyanlara genelde gıda gönderiliyor, insanların yakıtı, elektriği, suyu, kirasını kim ödeyecek? Yarın zekât verilen şahıs gıdaları satıp paraya çevirse, kim bilir neler söyleriz?

Zekâtları para olarak ödemeliyiz ki zekât alan da ihtiyaçlarını görebilsin!

Zekâtlarımızı başkasına emanet etmemeliyiz. Kendimiz aracı kullanmadan zekâta ihtiyacı olana ulaştırmalıyız. Son yıllarda zekât ve kurban bazıları için oldukça ciddi gelir kaynağı oldu.(!) Bu yüzden kendimizin ihtiyaç sahiplerine ulaştırması çok doğru olur.

Zekât, camiye, vakfa, cemiyete, cemaate verilmemelidir.

Emanet ettiğimiz zekâtlar yerlerine ulaşmamışsa; bu sorumluluktan kurtulamayız, yani zekât vermiş sayılmayız. Biz zekâtı hak edene ulaştırmaktan sorumluyuz. Ben filana verdim, o versin artık gibi bir zekât verilmiş olmaz elbette!