Kar adam boyunu geçmiş, fırtına ise dört bir yanı dövüp duruyordu.

Dede ve torunu mahsur kaldıkları dağdaki kulübede kurtarılmayı bekliyordu.

Ümitleri tükeniyor, dayanma güçleri gittikçe azalıyordu.

Dışarıda ise kurtlar ve çakallar sanki de dalları kıran fırtınayla yarışırcasına nefesleri donduran soğuğa kafa tutuyordu.

Dede, torununu teskin etmeye çalışıyor ve diyordu ki, “Sabırlı ol evladım, illa ki bizim burada olduğumuzdan haberdar olanlar vardır.

Dondurucu soğuğun öldürdüğü son dalları fırtına kökünden kopartırken, kulübenin kapısının önünde ayak sesleri yükseldi.

Torun büsbütün endişeye kapıldı. Dedesi, ona “korkma” diye telkinde bulunurken dudaklarından şu sözler döküldü:

Bu gelen kurt değilse eğer yüzde yüz jandarmadır.

Evet…

Gelen jandarmaydı ve o havaya rağmen dede ile torunu kurtarmak için oradaydılar.

Bu ülkenin jandarması da polisi de vatan kadar sinelerinde yürek taşırlar…

Şerefsizin teki engelli çocuğun akülü aracını çaldı.

Hani denir ya hırsızlığın bile bir hududu vardır, diye…

Hakikaten öyle…

Lakin o şerefsiz, ne hudut ne de ölçü tanıyordu.

Engelli çocuğun eli ayağı olan aracını çaldı ve kim bilir hangi suç ortağına sattı.

Çocuğun babası polisi aradı, hırsızlık ihbarında bulundu.

Pek çok olayda olduğu gibi bu şehrin polis şefi Mehmet beyin haberi oldu bu vakadan…

Polis ekipleri bir yandan hırsızı ve çalınan akülü engelli aracı ararken Mehmet bey anında devreye girdi ve şu talimatı verdi:

Hırsız bulunur ya da bulunmaz, bahsi diğer. Biz emniyet teşkilatı olarak o küçük çocuğun, akülü aracından mahrum kalmasına rıza gösteremeyiz. Bu sebepledir derhal bir akülü araç satın alalım ve çocuğa hediye edelim.

Tam da böyle yaptı bu şehrin polis şefi Mehmet Aslan

Mehmet bey, dört yılı aşkın süredir Erzurum Emniyet Teşkilatı’nın başında…

Çok zor zamanlarda öyle aslan gibi mücadele verdi ki başta FETÖ ve PKK olmak üzere, tüm yasadışı odakların korkulu rüyası oldu.

Çoğumuzun annesi bizler çocukken hele de yemek yemiyorsak, “bak polis geliyor” diye korkutmaz mıydı?

O çocuğun annesi ve babası ise, pencereden baktılar ve akülü aracı çalınan oğullarına dönerek, “bak oğlum polis amcalar geliyor, başlarında da müdür babaları var” dediler.

Doğruydu.

Kapının önünde bir grup polis, ellerinde akülü bir araç ve önlerinde bu şehrin polis şefi Mehmet Aslan vardı.

Kötülerin ve suç işleyenlerin karşısında aslan olan Türk polisi, mazlum ve mağdurun yanında da tıpkı bir aslandır, lakin o aslanın pençesinde masumlar için yalnızca şefkat var…

Mehmet Aslan’ı Erzurum’a geldiğinden beri yakından takip ettik ve çalışmalarından ötürü de hep takdirle izledik.

Lakin bu son jesti öyle anlamlı öyle anlamlıydı ki, günün birinde tayini çıkıp bu şehirden ayrıldığında dahi Mehmet bey, arkasındaki insani bu eserle daima hatırlanacaktır.

Demokrasinin kır çeşit tarifi var.

Bu tarifler içerisinde bendenizin en tuttuğu tarif şudur:

Sabahın köründe kapın çalınıyorsa korkma, ya postacıdır ya da sütçüdür.

Mehmet Aslan gibi polis şefleri sayesinde bu ülkede namuslu ve masum hiç kimse artık korkmuyor.

Kapı çalındığında gelen polis bile olsa…