“Kültür ve sanat, ekonomi ve savunma sanayi kadar önemlidir.”

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan

Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Ödülleri Töreni’nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan : “Bir toplumda sanat ve edebiyat felç olmuşsa o toplumda ortak değerlerin üretilmesi ve yaşatılması zordur… Kültür sanat meselesini ülkemiz ve milletimiz bakımından en az terörle mücadele, en az dış politika, en az temel hizmet alanları kadar önemli bir beka meselesi olarak görüyorum.” dedi.

Eski Türkçemizde “estetik” karşılığına “ilm-i bedayii” (güzel şeylerin bilgisi) veya “ilm-i hüsn” ( güzellik bilgisi) demişler. Yüce Allah’ın isimlerinden birisi de “Bedii” yani numune ve örneği olmayan bir şeyi meydana getirmek demektir.

İyi” ahlakın, “doğru” mantığın, “sevap” dinin, “güzel” ise sanatın konusudur.

Tin suresi 4.ayette “Biz insanı en güzel biçimde yarattık.” ifadesi yer almaktadır.

“Güzel” sanatın konusuysa insan da güzel yaratılmışsa demek ki yapıp ettiklerimizde, yazdıklarımızda, konuştuklarımızda güzel olanı seçmeliyiz.

Zaten bu bilinçte olan insan güzel yaratılışının gereğini yapar, kendini ve yapıp ettiklerini çirkinleştirmez.

Sanatın değerini asla küçümseyemeyiz. Sanatta ve kültürde geri kalmak ya da küçümsemek demek; yaptığımız ve söylediğimiz şeyleri güzel değil çirkin yapıyoruz, çirkin söylüyoruz demektir.

Onun içindir ki, bir toplumun ve milletin aynası sanatıdır. Sanat ve edebiyat insana kendisini unutturacak bir avuntu değil, tam tersine kendisini kendisine hatırlattığı şeydir.

Bu hatırlatmada sanatçı özellikle de büyük sanatçı, çağının bütün acılarını, sıkıntılarını ve çirkinliklerini derinden duyan ve duyurandır. Sanatçının boğazı sıkılmayacak ki, toplumuna ayna tutsun. O tuttuğu aynada hem olanı hem de olması gerekeni müziğinde dillendirsin, edebiyatında yazsın, tiyatrosunda oynasın, heykelinde ve mimarisinde yapsın, tuvalinde resmetsin.

Bir milletin “dünya görüşünün” en belirgin yüzü sanatıdır. Biliyoruz ki sanat tek başına elbette yürümez. Din, ahlak, bilim ve felsefe “dünya görüşünün” tamamlayıcılarıdır.

Eğer “dünya görüşümüzü” oluşturacak olgunlukta değilsek ithal edilen dünya görüşleriyle ikiyiz yıldır her alanda bocaladığımız gibi sanatta da bocalarız. Ne onlar gibi oluruz ne de kendimiz oluruz. Kendimiz olarak, yerli ve milli kalarak var olmalıyız.

Elbette kendi dışımızda yaratılan insani değerlere sırtımızı asla dönemeyiz. Sırtımızı dönmek demek kendi hapishanemizi yaratmak demektir.

Çabamız insani değerlerden yani bilim, sanat, felsefe, din ve ahlak gibi ürünlerden pay alırken aynı zamanda insanlığın sofrasına pay vermek olmalıdır.

İnsanlığın sırtında bir asalak gibi tutunmak ve ona yük olmak ne acı verici ve utanılacak şeydir.

Biliyoruz ki, en onurlu ve şerefli insan ve milletler insanlığın değerler sofrasından en çok pay alan değil, en çok pay verendir. Çünkü değerinizin ölçüsü insanlıktan ne aldığınızla değil, ona ne verdiğinizle ölçülür.

Çok şükür Cumhurbaşkanı kültür, sanat ve edebiyat yaramıza parmak bastı. Umarım bu çığlık ve uyarı sorumlular tarafından “mış” gibi yapılmadan “sözde” değil “özde” duyulur ve gereği yapılır.