“Özgürlük! Özgürlüğe sahip çıkalım! Gerisini özgürlük halleder!” Aralık /1851, Victor Hugo

Covit-19 salgını nedeniyle yaşadığımız ruhi tedirginliğimizi, bir nebze olsun gidermek için sizleri FRANSIZ ŞİİRİ ANTOLOJİSİ kitabıyla tanıştırmak istedim. Bu eserin meydana çıkmasında bendenizin de teşviki oldu. İstedim şiir seven dostlarım ve okurlarım Orta Çağdan günümüze resimli, açıklamalı ve ansiklopedi bilgileriyle donatılmış bu değerli esere kavuşsunlar. Kavuşup baksınlar ki; ülkemizde son yüz yılda şiir yazan şairlerin ilham kaynağı kimlermiş görsünler!

Kitabın çevirmeni uzun yıllar Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi’nde beraber çalıştığım, azimli, kılı kırk yaran, sabırlı mesai arkadaşım Öğretim Görevlisi Yakup Yaşa Beyefendi’dir. 586 sayfa olan kitap, çiçeği burnunda terütaze ve kırkambar olarak İkoras Yayınevinden 2020’nin Eylülünde çıktı. 90 şair ve 400 şiirle tanışmak sanat ve edebiyatseverler için sanki kaybedilmiş bir hazineye kavuşmak değerinde olacaktır.

Şiir çevirmenliği en zor çevirmenliktir. Değerli arkadaşım dört yıla yakın bir emekle bu eseri ortaya koydu. Birçok kaygı taşıyordu ancak iki kaygısının daha ağır bastığına şahit oldum. Birisi; Fransızca yazılan şiirin ruhunu zedelememek, diğeri ise; metne sadık kalarak açık ve seçik bir biçimde çeviri kokusunu gidererek Türkçeyi iyi kullanmak, şiire bu ruhu vermek. Yakup hoca, her iki kaygıyı taşıdığı içindir ki gerçekten güzel bir eser meydana getirdi.

İran Edebiyatının şaheserinden birisi olan Firdevs’inin Şahname’sini Türkçemize çeviren Atatürk Üniversitemizin değerli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nimet Yıldırım’a İran devleti 2017 yılında çeviri dalında 'yılın kitabı ödülü' nü vermişti. Sanırım Fransız devleti de Öğretim Üyesi Yakup Yaşa arkadaşımın emeğini takdir eder.

Her iki hocamız da Erzurum’un yüz akıdır. Şahsım adına bendeniz her iki hocalarımızı canı gönülden kutlarım.

Tadı damağınızda kalacak biçimde kısa bir şiir demetiyle sizleri baş başa bırakıyorum. Arzum, kendinizi bu eserden mahrum etme unutkanlığına düşmezsiniz.

O GÜZELİM ESKİ ZAMANLARDA/Bon vieux temps

Aşklar yaşanırdı eskiden,

Gösterişsiz, fedakârlık isteyen,

Aşk dolu bir öpücük, öyle ki;

Tüm dünyalara bedeldi,

Zira candan sevilirdi.

Ve bir sevdiler mi birbirlerini,

Bilir misiniz, nasıl görüşürlerdi?

Yirmi, otuz yıl: ebediyen sürerdi,

O güzelim eski zamanlarda.

Kayboldu şimdi aşkın kanunları,

İhanet ve sahte gözyaşları,

Var mı bunu göze alan biri?

Önce aşkı gözden geçirmeli,

Ve yaşanmalı, tıpkı yaşandığı gibi

O güzelim eski zamanlarda.

Clément Marot/ 1525

YOLCULUK / Le Voyage

Ey Ölüm, koca kaptan, demir alma zamanı şimdi!

Huzur yok bu diyarda, ey Ölüm! Başlasın seferimiz!

Varsın zifiri karanlık kaplasın gökyüzünü, denizi,

Sana ayan olsun yeter, ışık dolu kalplerimiz!

Uyanmamız için bizlere zehrinden bahşet!

Bu ateş beynimizi yaksa da, girdaba dalmak istiyoruz,

Ne fark eder artık, Cehennem ya da Cennet?

Meçhule yelken açıp sabaha çıkmak muradımız!

Baudelaire/1858

NEŞELİ ÖLÜ

Le Mort Joyeux

Muradım salyangoz yuvası verimli

Bir yere kendim için derin bir çukur kazmak,

Kart kemiklerimi güzelce serip sudaki

Bir köpek balığı gibi unutuluşa dalmak

Vasiyetlerden, mezarlardan nefret ederim;

Âleme yalvaracağıma bir damla yaş için,

Sağken, başıma kargalar üşüşsün isterim,

Parçalasın cenabet bedenimi, kana belesin.

Kurtlar! Gözsüz kulaksız kara yoldaşlar,

İşte size gelen hür ve neşeli bir ölü var;

Zevk düşkünü filozoflar, leş dölleri,

Öyleyse bırakın nedameti, enkazıma girin,

Ve ölüler arasındaki şu koca cansız bedeni

Başka hangi işkenceler bekliyor, söyleyin!

Charles Baudelaire

SADİNİN GÜLLERİ/ Les roses de Saadi

Bu sabah sana gül getirmek istedim yine;

Fakat onlardan öyle çoktu ki kemerimde,

Sımsıkıydı düğümler, sığmıyordu başkası.

Düğümler açıldı ve güller uçuşuverdi,

Rüzgârda, gidip denize saçıldı hepsi,

Geri dönmemek üzere dalgalara kapıldı.

Dalgalar gül kırmızısı, alev alev sanki,

Bu akşam gül kokusu sarmış elbisemi..

Hadi kokla bendeki o gül kokulu anıları.

Desbordes Valmore/1860

YERGİ/ épigramme

Şu dünya tam bir komedi:

Orada herkes kendi rolünü oynar;

Sahnede, üzerinde kostümleri;

Papazlar, bakanlar, fatihler;

En sonda oturan biz bayağılar ise;

Kuru kalabalık ve sevimsiz şeyler;

Oyun bizler tarafından izlenmekte;

Ama parasıyla, bizler iyi seyircileriz;

Oyunu kötü oynadılar mı bir de;

O zaman oyunculara yuh çekeriz!

Jean- Baptiste Roussau (1671- 1741)

HİCRETİN DOKUZUNCU SENESİ /L’an neuf de l’hegire (Mahomet/Muhammed)

………………………………………………….

Ben topraktan bir can, nurdan peygamberim,

İsa’nın getirdiği dini tamamlamaya geldim.

Ashabım, ben sabır taşıyım, İsa tatlı dilliydi;

………………………………………

Unutmayın, ben de etten ve kemikten bir faniyim,

Kuruyan bir balçıktan başka bir şey değilim,

Şu hayatta başıma gelmeyen kalmadı,

Çektiğim çileler yol olsa dayanmazdı;

…………………………………………………

Zira sağ ellerine ayı, sol ellerine ise güneşi

Versem de düşmanlarım inanmazdı asla,

Yine de saldırırlardı şu çileli yolculukta.

Fakat ne olursa olsun geri adım atmadım,

Bu kutsal dava uğruna tam kırk yıl savaştım.

Çile dolu şu ömrümü nihayet tamamladım.

Şimdi Hakk’a gidiyorum, dünyayı bıraktım.

…………………………….

Çektiğiniz bu sıkıntılar mutlaka son bulacak;

Bu karanlık geceye elbet güneş doğacak.

Ashabım, asla ümidinizi kesmeyin O’ndan;

Zira, Kronnega dağlarını aslan yuvası yapan,

Denizleri incilerle, geceleri ise yıldızlarla

Donatan Tanrı, elbette sizleri de koymaz darda.

Sonra: “Yalnız O’na güvenin” diye ekledi.

……………………………………………………………….

Victor Hugo/ La légende des siècles, L’İslam /Asırların Efsanesi/İslam

Son şiirin tamamı çok uzun olduğu için almadım.

İyi okumalar.