Bir önceki yazımda 1071 yılında Malazgirt Meydan Savaşı’nda esir alınan Bizans İmparatoru Romanos Diogenes ile Selçuklu Sultanı Alparslan arasında geçen ilişkiyi konu edineceğimi belirtmiştim. Bu ilişkiye ilave olarak Milli Mücadelede esir alınan Yunan Generali Trikopis ile Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa arasında geçen ilişkiyi, bir de Pers hükümdarı ile Roma imparatorları arasında geçen ilişkiyi ele alacağım.

Birincisi: Sultan Alparslan’ın huzuruna getirilen Bizans İmparatoru Romanos Diogenes ile aralarında şu konuşma geçer: “ Eğer galip olup zaferi sen kazansaydın bana ne yapardın?”

Romanos “Fenalıktan başkasını yapmazdım.”

Sultan Alparslan: “Vallahi doğru söyledi, eğer başka bir söz söyleseydi yalandı, aslı yok idi. Bu akıllı ve metin bir adam, sözleri de doğru. Bunun gibi kimseyi öldürmeyi akıllılar uygun görmezler.”dedi.

Sonra Romanos’a, “Kendi hakkında tahminin nedir? Sana ne yapayım ve seni ne yola koyayım? Dedi.

Romanos, “Üç ihtimal vardır. Birincisi öldürüp feda etmek; ikincisi, ülkede cezalandırıp gezdirmek; üçüncüsü sana söylemekte fayda görmüyorum. Çünkü onu yapmazsın.” Dedi.

Sultan, “Nedir?” diye sordu.

Romanos, “ Affetmek, para ve mal kabul edip senin memlukün ve kulun, Bizans ülkelerinde yerine naip ve senin tarafından hâkim olmak sıfatıyla, beni memleketime göndermektir.” Dedi.

Sonra sultan, “Seni affetmek niyetindeyim. Şimdi kendin için bir miktar kurtuluş akçası söyle.” Dedi.

Romanos , “Sultan seçsin .” dedi.

Sultan , “10.000.000 dinar (altın para) “dedi.

Romanos, “Bütün Bizans ülkesini versem yerindedir. Çünkü bana canımı bağışlıyorsun. Ancak ben Bizans ülkesine bey olalı beri, Bizans’ın servetini tükettim, savaş ve askerlerin gideri için verdim Şimdi Bizans halkı fakirdir, onlara bu kadar mal salmak (vergi tarh etmek, koymak) çoktur.” Dedi.

İki hükümdar arasında geçen müzakereler sonunda aşağıdaki maddeleri ihtiva eden bir barış antlaşması imzalandı: “1. İmparator kurtuluş akçesi olarak 1,5 milyon altın verecek. 2. Bizans Devleti her yıl Selçuklular’a 360.000 altın vergi ödeyecek. 3. Bizans’ın elinde bulunan bütün İslâm esirleri serbest bırakılacak. 4. Bizanslılar gerektiğinde Selçuklular’a askerî yardımda bulunacak. 5. İmparator kızlarından birini sultanın oğluna nikâhlayacak. 6. Antakya, Urfa, Menbic ve Malazgirt Selçuklular’a bırakılacak.”

Ertesi gün sultan, Bizans imparatorundan ganimet olarak alınmış tahtın kurulup süslenmesini emretti. Romanos’u merasimle alarak o tahta oturttular. Sultan kendi eliyle onun başına taç ve arkasına değerli hilat giydirip ikramda bulundu.

Alparslan, maiyetine iki hâcib ve 100 hassa askeri verdiği Romanos Diogenes’i bir fersah kadar giderek İstanbul’a uğurladı. Romanos atından inmek istedi ise de sultan ona antlar verip bırakmadı. Sonra at üzerinde kucaklaştılar. Romanos veda edip gitti.” Selçukame, s, 110-113.)

Ancak Bizans Senatosu, mağlûbiyet haberini alınca Romanos Diogenes’i tahttan indirip yerine VII. Mikhail Dukas’ı imparator ilân etmişti. Bizans kuvvetleri tarafından teslim alınan Romanos Diogenes getirildiği Kütahya’da gözlerine mil çekilerek hapse atıldı; ertesi yıl da Kınalıada zindanında öldü. Bundan dolayı antlaşma yerine getirilmedi.

İkincisi: Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa ve esir alınan Yunan Kuvvetleri Komutanı General Trikopis ile aralarında geçen diyalog ve diğer esirlere karşı yapılan muameleler.

Milli Mücadele zaferle sonuçlandıktan sonra 2 Eylül 1922’de esir alınan Yunan Generali Trikopis’i Mustafa Kemal Paşa şu sözlerle teselli eder: “Üzülmeyin general; askerlikte, mağlup olmak da var. Napolyon da vaktiyle esir olmuştu. Siz bizim misafirimizsiniz...”

“Büyük Taarruz esnasında Gazi’nin yanında bulunan arkadaşlar, Yunan Kuvvetleri Komutanı General Trikopis’in Başkomutan çadırına nasıl getirildiğini şöyle anlattılar:

Trikopis, diğer esir kolordu ve tümen komutanları ile birlikte Gazi’nin huzuruna çıkarıldıkları zaman, hepsi çok heyecanlı ve bitkin hâlde imişler. Gazi, bunları oturtmuş, kendilerini teselli için bu gibi yenilgilerin tarihte örnekleri olduğunu, sevk ve idareyi eksiksiz yapmış iseler vicdanen rahat olabileceklerini söylediği zaman, Trikopis:

-Askerî görevimi tamamen yaptığıma eminim. Fakat asıl görevimi maalesef yapamadım, intihar edemediğini anlatmak isterken, Gazi:

-O size ait bir düşüncedir, sözünü kesmiş ve harita üzerinde:

-Şurada bir tümeniniz vardı. Niçin onu şuraya almadınız? Filân yerdeki kuvvetlerinizi falan yere sevk etseydiniz daha iyi olmaz mıydı? gibi bazı eleştiriler yapmış, Trikopis:

-Ben öyle hareket etmek için emir verdim. Fakat (yanındaki kolordu komutanını göstererek) bu yapamadı, demiş. Bu görüşmeler olurken esir komutan yavaşça yanında bulunan subaylarımızdan birine:

-Bizimle konuşan bu general kimdir? diye sormuş, subay:

-Başkomutan Mustafa Kemal! deyince adam hayrete düşmüş:

-Şimdi anladım biz niçin mağlûp olduk! Bizim Başkomutan İzmir’de vapurda oturuyordu! diyerek derdini dökmüş.”

https://i2.cnnturk.com/i/cnnturk/75/700x0/5d68af5cbf21442060d44955

Kurtuluş Savaşı sırasında Türk askerlerine esir düşen Yunan generaller Kayseri/Talas’taki esir kampında. (Oturanlar, soldan sağa) General Dirias, General Trikopis, Esir Yerlerinden Sorumlu Garnizon Komutanı Kurmay Albay Adnan Bey, General Diyonis, Kamp Güvenlik Komutanı Yüzbaşı Emin Bey.

https://i2.cnnturk.com/i/cnnturk/75/700x0/5d68aef6bf21442060d44951

Yıl 1923. Esir General Trikopis (soldan ikinci), Talas’taki Amerikan Hastanesi’nin bahçesinde, eşi Elena, ikiz kızları Eirini ve Maria ile Yakındoğu Yardım Heyeti’nin Müdürü Dr. Deway (ortada, beyaz önlüklü) ve esir subaylarla birlikte. https://www.cnnturk.com/turkiye/

Türk askerlerinin esir aldığı General Trikopis’in yanı sıra, 2 general, 11 albay, 4 yarbay, 12 binbaşı, 34 üsteğmen, 69 teğmen, 193 yedek subay ile 2000’den fazla er ve erbaş ile Yunan ordusuyla iş birliği yapan Osmanlı vatandaşı sivil Rumlar, daha sonra Kayseri’nin Talas ilçesindeki esir kampına getirildi. Büyükada’da yaşayan eşi ve kızları da Trikopis’le burada buluşturulur. Esirlerden bazıları ücret karşılığında bölgedeki inşaatlarda çalıştırılır, Lozan Anlaşması sonrası ise ülkelerine gönderilir...

Üçüncüsü: Sasani hükümdarı I. Şapur 260’ta Edesa Savaşı’nda Roma İmparatoru Valerianus’u esir aldı. Bu muazzam başarısı İran’ın her tarafına kazınan kaya rölyeflerine işletildi.

Şapur’un Bişapur’daki zafer rölyefi. Esir düşmüş Valerianus, Şapur’un arkasında ayakta (1), ölmüş olan III. Gordianus atın ayakları altında yerde (2), merhamet dilenen Philippus Arabs ise önde diz çökmüş(3)halde betimlenmişlerdir.

Romalıların böylesine aşağılandığı başka hiçbir tasvir yoktur. İlk kez bir Roma imparatoru esir düşüyor ve esaret altında ölüyordu. Kaynakların bildirdiğine göre Şapur imparatora köle muamelesi yapıyor, atına binerken ona diz çöktürüyor ve sırtına basarak atına biniyordu. İmparator öldüğünde derisini yüzdürüp tapınağına astırmıştı. (http://romeartlover.tripod.com/ Bishapur.html).

İşte iki büyük Türk devlet adamının esir edilen düşman imparatoru ve komutanına karşı davranışları bu kadar alicenap yani onurlu ve şerefli idi. Sasani hükümdarının davranışı da bizim hayat anlayışımıza göre yüz kızartıcı bir davranış.

Ancak şu gerçeği de unutmayalım. Hepimiz kendi evimizden başlayarak babalarımızın, kardeşlerimizin, amcalarımızın ve dayılarımızın ev halkına davranışlarıyla dışarıya karşı davranışlarına bir göz atalım. Uygarlığımızın ruhu olarak dışarıya iyi, merhametli ve saygılı olduğumuz kadar içeriye bu hassasiyetimizi göstermiyoruz. Dün böyleyken bugün durum bundan farklı değil. Türk tarihine bakınca kendi aramızda yaptığımız savaşlarla dışarıya karşı yapılan savaşlara bir göz atalım. Hangisi çoktur? Tarihte kurduğumuz devletler en çok kimler tarafından yıkıldı? Bu hastalıklı durumdan kurtulmak gerekir.

Kısaca Erzurum tabiriyle; “Elliği güzel insanlarız.”