Siyaset felsefesinde temel iki soru önemlidir:

Birincisi, kim yönetmeli ve devletin yönetiminden kim ya da kimler sorumlu olmalıdır?

İkincisi, hangi yönetim biçimiyle yönetmelidir?

Kim yönetmelidir sorusuna cevap aramak demek, hangi yönetim biçimiyle yönetmelidir cevabını da aramak demektir.

İlk olarak Eflatun, iktidardakilerin ahlaki niteliklerine göre beş ayrı yönetim biçimlerini belirleyen anayasa türü belirledi.

1.İyi biri tarafından yönetilmenin adı monarşidir.

2. Bunun bozulmuş hali yani kötü biri tarafından yönetilme tiranlıktır.

3. Birkaç iyi insan tarafından yönetilmek aristokrasidir.

4. O kadar iyi olmayan insanlar tarafından yönetilmek oligarşidir.

5. Ve nihayet sonuncusu ise halk, çoğunluk, kalabalık tarafından yönetilmek olan demokrasidir.

Eflatun halkın yönetimine yani demokrasiye pek sıcak bakmaz. Ona göre, halkın çoğunluğu köleler, köylüler ve kadınlardan oluşur. Bunların yönetimde söz haklarının olması nedeniyle demokrasi iyi bir anayasa türü değildir.

Farabi de demokrasiyi kötü siyasal yönetimlerin en iyisi, iyinin de kötüsü olarak görür.

Kim yönetmelidir sorusuna cevap ararken ideoloji, etnik yapı, dini anlayışlar işin içerisine girer. Sosyalistlere göre kim yönetmelidir sorusuna elbette işçiler, emekçiler olacaktır. Ahlaki açıdan iyi olan işçiler, iyi olan emekçiler olacak, pek tabii kötü kapitalistler değil.

Bizim aşiret kötüde olsa bizim aşiret, bizim mezhep kötü de olsa bizim mezhep, bizim tarikat, bizim cemaat, bizim grup gibi çoğaltabiliriz.

Daha erdemli, daha namuslu, daha bilgili, daha iş bilen, daha dünyayı iyi anlayan insanlar yönetim başında olmalıdır denmelidir. Böyle denirse ve böyle insanlar yönetimde olursa erdemli demokrasi olur. Yoksa içi boşalmış, özü gitmiş, kabuğu kalmış Hindistan cevizi gibi demokrasi olur.

Modern demokrasilerde egemenlik halkın elindedir. Egemenliğin halkın elinde olması demek, kendisine zarar vermeye başlayan, yetersiz bir hükümetten kendini demokrasinin oluşturduğu kurumlar yoluyla kansız, terörsüz hükümeti yönetimin elinden kurtarması demektir.

Ülkemizde cumhuriyet idaresiyle egemenlik kayıtsız ve şartsız halkın eline verilmiştir. Ancak kabile, aşiret, toprak ağalığı, şeyhlik, seyitlik gibi demokrasinin yerleşmesine engel sosyal yapıdaki bozukluklara ve yine sendika ağalığı, medya despotizmi, askeri vesayet, parti hegemonyası, ideolojik, dini ve etnik teröre rağmen Türk demokrasisi iki yüz yılı aşkın bir süreçte düşe-kalka yoluna devam etmektedir.

7 Haziran seçimleri düşe kalka öğrendiğimiz demokrasi tecrübemizde bize şunu göstermiştir; iktidardaki hükümet, bir önceki hükümeti halkın egemenliğiyle ve kan dökmeden iktidardan nasıl uzaklaştırarak hükümet olduysa, bugün de halkın egemenliğiyle hükümet olma yetkisini kayıp etmiştir.

Bu halkın egemenliği ve hukukun üstünlüğü demektir.

Elbette halkın egemenliği demek, yönetimde tüm halkın olması demek değildir. Aramızdan birkaç kişi bizim adımıza yönetimde bulunsa bile, hepimiz yönetimdekileri yargılayabilecek yetenekteyiz.

Demokrasinin en güçlü yanı, halkın yargılama görüşüne sahip olmasıdır. Yönetimdekilerin unutmaması gereken şey, halkın bu yargılama görüşünü ve yeteneğini daha çok dikkate alarak yollarına devam etmeleri ya da babadan oğula geçen monarşi gibi parti monarşilerini kurarak yollarına dev etmemeleridir.

İktidar partisini sorgulamak halkın hakkıdır ve bu hak önemlidir. Ancak muhalefetteki partilerin sorgulanması daha önem arz etmektedir. Çünkü bu seçimde iktidardaki hükümete yönetim hakkı verilmediği gibi muhalefetteki partilere de verilmemiştir. Muhalefet partileri aynı yüzlerle değil, yeni yüzlerle yollarına devam etmelidir.

Türk demokrasisi yoluna laf cambazı, laf ebesi, çok iyi konuşan hatiplerle, halkı silah zoruyla sandığa götürerek iradesine ipotek koyanlarla ve buna fırsat tanıyanlarla değil, daha erdemli insanlarla ve daha doğru işler yapanlarla devam etmelidir.

Güçlü iktidar zayıf muhalefetin eseridir yazımda bu konuyu ele almıştım. 7 Haziran seçimlerinden önceki yazımın başlığı da Misak-ı Milli, Misakı İktisadiydi. 7 Haziran seçimlerinde siyasi akıl mı yoksa iktisadi aklı mı galip gelecek demiştim. İktisadi akıldan daha çok siyasi akıl galip geldi.

2023 seçimlerinde de yine aynı soruyu soralım: İKTİSADİ AKIL MI, SİYASİ AKIL MI GALİP GELECEK?

Seçim meydanlarının dili İKTİSADİ AKLI ÖNE ÇIKARIYOR.

Demokrasi yolu zahmetli olduğu kadar, bir o kadar da rahmetli yoldur.

Not: 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra 10 Haziran 2015 tarihinde yazdığım bu yazımı sizlerle yeniden paylaşmak istedim.