Dünya döndükçe hatalar olacak, kişiler hatalar işleyeceklerdir. Ancak hata var, hata var; büyük hata yaparak riski yükseltmek ancak cahillikle doğru orantılı olarak düşünülebilir.

Alfred Adler; (1870- 1937) pencere veya kenarına konan vazonun düşmesi eğer aşağıdan geçen birisinin ölümüne sebep olmuşsa; vazoyu pencere koyan kişinin direkt cinayetle yargılanması gerektiğini söylemiştir.

Yaptığımız her işten sorumluluk almalıyız. Hiçbir işi diğerinden daha küçük veya daha büyük görmemeliyiz. Ve bu sorumluluk alacağımız en büyük konu başkalarına, yakınlarımıza ve kendimize zarar vermemektir. Bu yüzden kişilerin sorumluluk bilincine sahip olması gerekir.

Sorumluluk bilinci verilecek ilk yer aile, sonra okullardır.

Bir araç düşünelim, en az bir ton, 50 kilometre hızla seyrettiğimizde durma mesafesi kuru zeminde yaklaşık 26.60 metre, 80 kilometre hızla ise durma mesafesi 58.80 metredir. Şehir içerisinde 100km hız yapan bir insan durmak istese 86.00 metre sonra durabileceğine göre; bu kişinin önüne çıkan her canlı cansız varlığa çarpacağı anlamına gelir. Eğer bir insan bu bilgi ve bilince sahip olup hala yüksek hızla araç kullanıyorsa; insanları ya da hayvanları öldürebileceği bir iş yapıyor demektir ki; bu bilerek cinayet işlemektir. Cezası da ona göre olmalıdır.

Genelde şehir içlerinde maalesef ambülansa yol verme bilincine sahip değiliz. Trafik kurallarında ambülâns sirenini duyduğumuz zaman aracımızı hemen sağa çekip durmamız, eğer önündeysek hemen sağa çekip durarak yol vermemiz varken; bu kuralın uygulandığını bir iki defa dışında görmedim. Arabasının hızına belki güveniyor, ambülânsa engel olmuyorum düşüncesi var belki; sonuçta ambülânsın önünden çekilmiyorlar, yol vermiyor vatandaşlarımız. Sağlık Bakanlığı geçen hafta bununla ilgili bir duyuru da yaptı; bakalım çare olabilecek mi?

Ambülansa alınan hasta için birkaç dakika çok önemli olabilir ve bu dakikalar birkaç cahilce davranış yüzünden kaybolmaktadır. Ambülanstaki hasta hastaneye zamanında yetişemediğinden dolayı kaybedildiğinde muhakkak ki burada dolaylı bir cinayet söz konusudur.

Bozuk gıda üretenler, kokmuş, bozulmuş tavukları ilaçta bekletip, pişirip insanlara tekrar yedirenleri taammüden cinayetle yargılamak lazım değil midir? Baklavayı hala kilosunu elli liradan satıp, şeker yerine glikoz kullanan üretici; işlediğin cinayet değil de nedir? Kul hakkı; alıcının yanında seni gözlediğini bildiğinde yapmayacağın, üretmeyeceğin her şey ile başlar. Allah’ın bizi yaptıklarımızdan habersiz olduğunu sananlar aldanmaktadırlar ki O şah damarımızdan bize daha yakın diye inanmıyor musunuz?

Büyük küçük bütün gıda üreticilerine soruyorum; ürettiğiniz glikozlu şekerleme veya tatlıları kendi çocuklarınıza, torunlarınıza yediriyor musunuz?

İnsanları üzen, sürekli problem üreten insanlar vardır, (bunlara her aileden örnek teşkil edebilecek huyu kötü tabir edilen insanlar vardır; örnek verilebilir) şiddet taraftarları, şiddeti uygulayana bir şekilde destek verenler, adaletle uyarmayanlar, ailesini sürekli olarak streste tutanlar; diğerlerinin sağlığıyla oynayarak dolaylı cinayet işlemiyor musunuz? Stresin yaptığı hastalıklar; ülser, kanser, hipertansiyon, şeker hastalıkları, psikiyatrik bozukluklardır. Bu hastalıklara yakalanma sebebi olan kişiler dolaylı cinayet işlemişlerdir diyemem ama mutsuzlukların sebeplerini masum da göremeyiz.