«Önemli kararlar alındığını, bütün dünyaya milletimizin varlık ve birliğinin gösterildiğini» söyledim ve «tarih, bu kongremizi ender görülen büyük bir eser olarak kaydedecektir» dedim. Mustafa Kemal.

İkinci Meşrutiyet döneminde kullanıma giren Fransızca “Kongre” sözcüğü Türkçe sözlükte: Sorunları görüşmek, fikir alışverişinde bulunmak ve kararlar almak amacıyla bir araya gelen kimselerin yaptığı toplantı.

Mili Mücadele döneminde ülkemizde 30’a yakın kongreler yapılmıştır. Ancak Erzurum ve Sivas Kongresini diğer kongrelerden ayrıcalıklı kılan neden, temsili güce sahip, ülkenin ya da bölgenin siyasi ve idari geleceğiyle ilgili kararları alan, ulusal ya da bölgesel direnişi hazırlayan, bu uğurda teşkilatlanmaya dayanan birer kongre hüviyetinde olmalarıdır.

Erzurum kongresi bölgesel karakterde olmasına karşın vatanın bütünlüğünün ve ulusal bağımsızlığını öne çıkaran, milli bir gidişin ilk kurumsal unsurlarını içerisinde taşır.

Amasya tamiminde askeri bir komutan sıfatıyla karalar alınmışken, Erzurum Kongresi’nde Mustafa Kemal’in ordudan ayrılmak zorunda kalması ve askeri üniformasını çıkartarak sivil bir hüviyetle kongreye katılması tavandan değil, tabandan bir direniş hareketinin meşruluğunu ortay koymuştur.

Yine Erzurum Kongresini Mustafa Kemal düzenlememesine rağmen önderliği nedeniyle bu kongreye yön vermesi ve Erzurum’un ona sahip çıkması kongrenin başarıyla sonuçlanmasını sağlamıştır.

23 Temmuz- 7 Ağustos 1919 tarihlerinde Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlık ettiği kongre, işin başında bölgesel kurtuluş amacı ile toplanmasına rağmen 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlarımızı millî sınırı kabul eder. Erzurum Kongresi’nde milli sınırların kabul edilmesiyle vatanın bütünlüğü ve milletin istiklalinin sağlanması, herhangi bir ülkenin manda ve himayesini reddeden kararların alınması nedeniyle ilk millî kongre olma özelliği taşır.

Erzurum Kongresi’ni Mustafa Kemal şöyle özetlemektedir.

“Efendiler, Erzurum Kongresi 14 gün sürdü. Çalışmalarının sonucu, tespit ettiği tüzük ve bu tüzükteki hükümleri ilân eden bildiri maddelerinden ibarettir.

Bu tüzük ve bildiri metni, zaman ve ortamın gerektirdiği bazı önemsiz ve ikinci derecede düşünce ve görüşler atlanarak incelenirse, birtakım köklü ve geniş çaplı ilkeler ve kararlara varmış oluruz.

Müsaade buyurursanız, bu ilkelerin ve kararların bence, daha o zaman, nelerden ibaret olduğuna işaret edeyim:

1 — Millî sınırlar içinde bulunan vatan parçaları bir bütündür. Birbirinden ayrılamaz. (Bildiri, madde 6; Tüzük madde 3’ün açıklaması: Tüzük ve bildiri’nin l’inci maddeleri lûtfen okunup incelensin…)

2 — Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı ve Osmanlı Hükûmeti’nin dağılması halinde, millet topyekûn kendisini savunacak ve direnecektir. (Tüzük madde 2 ve 3; Bildiri, madde 3)

3 — İstanbul Hükûmeti vatanı koruma ve istiklâli elde etme gücünü gösteremediği takdirde, bu gayeyi gerçekleştirmek için geçici bir hükûmet kurulacaktır. Bu hükûmet üyeleri millî kongrece seçilecektir. Kongre toplanmamışsa bu seçimi Heyet-i Temsiliye (38) yapacaktır. (Tüzük, madde 4; Bildiri, madde 4)

4 — Kuva-yı Milliye’yi (39) tek kuvvet olarak tanımak ve millî iradeyi hâkim kılmak esastır (Bildiri, madde 3).

5 — Hristiyan azınlıklara siyasî hâkimiyet ve sosyal dengemizi bozacak imtiyazlar verilemez (Bildiri, madde 4).

6 — Manda ve Himaye kabul olunamaz (Bildiri, madde 7).

7 — Millî Meclis’in derhal toplanmasını ve hükûmetin yaptığı işlerin Meclis tarafından kontrol edilmesini sağlamak için çalışılacaktır (Bildiri, madde 8).

Bu ilkeler ve bu kararlar çeşitli şekillerde yorumlanmışsa da gerçek niteliklerini hiç değiştirmeden uygulanma imkânı bulabilmişlerdir.

Efendiler, biz Kongre’de özetlediğim bu kararları ve bu ilkeleri ortaya koymaya çalışırken, Sadrazam Ferit Paşa da basında birtakım demeçler yayınlıyordu. Bu demeçlere, Sadrazam’ın milleti jurnali dense yeridir. 23 Temmuz 1919 tarihli basın, dünyaya şunu ilân ediyordu: «Anadolu’da karışıklık çıktı. Kanun-ı Esasî’ye (40) aykırı olarak Meclis-i Meb’usan adı altında toplantılar yapılıyor. Bu hareketin askerî ve sivil memurlar tarafından önlenmesi gerekir.

Buna karşı gereken tedbirler alındı ve Meclis-i Meb’usan’ın toplantıya çağrılması istendi (Belge: 39).

Ağustos’un yedinci günü, Kongre, toplantısına son verirken üyelerine:

«Önemli kararlar alındığını, bütün dünyaya milletimizin varlık ve birliğinin gösterildiğini» söyledim ve «tarih, bu kongremizi ender görülen büyük bir eser olarak kaydedecektir» dedim (Belge: 40).

Sözlerimde isabetsizlik olmadığını zaman ve olayların ispatlamış olduğuna inanıyorum, Efendiler.

Erzurum Kongresi, tüzüğü gereğince bir Hey’et-i Temsiliye seçmişti.

Dernekler Kanunu’na göre, dilekçe yerine geçmek üzere, Erzurum Valiliği’ne verilen 24 Ağustos 1919 tarihli yazıda, Heyet-i Temsiliye üyelerinin adları ve kimlikleri şu şekilde gösterilmiştir:

Mustafa Kemal Eski 3’üncü Ordu Müfettişi, askerlikten ayrılmış.

Rauf Bey Eski Bahriye Nâzırı (41).

Raif Efendi Eski Erzurum Milletvekili.

İzzet Bey Eski Trabzon Milletvekili.

Servet Bey Eski Trabzon Milletvekili.

Şeyh Fevzi Efendi Erzincan’da Nakşî Şeyhi.

Bekir Sami Bey Eski Beyrut Valisi

Sadullah Efendi Eski Bitlis Milletvekili.

Hacı Musa Bey Mutki Aşiret Bey’i (Belge: 41).

Efendiler, sırası gelmişken arz edeyim ki, bu kimseler hiçbir vakit bir araya gelip birlikte çalışmış değillerdir. Bunlardan İzzet, Servet ve Hacı Musa Bey’ler ile Sadullah Efendi hiç gelmemişlerdir. Raif ve Şeyh Fevzi Efendiler Sivas Kongresi’ne katılmışlar fakat ondan sonra biri Erzurum’a öteki Erzincan’a dönerek bir daha Hey’et-i Temsiliye’de bulunmamışlardır. Rauf Bey ve Sivas Kongresi’nde aramıza katılan Bekir Sami Bey İstanbul’da Meclis-i Meb’usan’a gidinceye kadar, bizimle birlikte bulunmuşlardır.”

Erzurum Kongresi’nin 104’ncü yılını kutlarım.