“Bekliyorum seni göğsüm açık, bağrım açık.
Hançer ol bağrıma saplan, ecel ol karşıma çık”. Faruk Nafiz Çamlıbel!
Faruk Nafiz Çamlıbel, bu şiiri büyük ihtimal sevdiği için yazmış, biz koronaya gel bize ne olur, ne olursan ol, yeter ki gel beni ve sevdiklerimi tut diye çağırıyoruz. Ve öyle de davranıyoruz. Ve korona da geliyor, tutuyor, perişan ediyor!
Hijyen, mesafe hak getire! Hala birçok şehrimizdeki kahvelerde sigara yasağı uygulanamıyor!
Hava soğuk, yer kayıyor, corona anlamıyor, yakalıyor! Yakalanıyoruz! Çok kolayız, çok kolay avız!
Hiçbir organizasyonumuzdan vaz geçmiyoruz! Gerekçemiz; mecbur!
Düğün yapıyoruz, neydeyim; mecbur gideceğiz, oynayacağız! Mecbur! Cenazemiz var, katılacağız, mecbur! Parti, siyasi içerikli buluşmalar, cemaatler, tarikatlar, akraba eş dost ziyaretleri; mecbur!
Toplu taşımalar, AVM’lere, spor karşılaşmalarına, pazarlara gidilecek; mecbur! Bayram ziyareti, bilmem ne tatiline gitmek de mecbur! Kahveler, kafeler, lokantalar zaten mecbur(!)
Mecburiyetten korona enfeksiyonuna yakalanıyoruz!
Dört kişilik bir ailede bir kişiyi izole etmenin imkânı da yok; mecburen hep taşıyıcı, hep yayıcı ve hep kırkayaklı sevimsiz bilmem kaç miligramlıköcü koronanın boysuz, ensiz kırmızılı cazibesiyle ona doğru koşuyoruz.
Sonra gelsin pişmanlıklar, suçlamalar, acılar, ağrılar, kayıplar!
Aşı olun diye millete neredeyse yalvaran doktorlar ki bir uzman bile altı yıldan sonra dört beş sene ihtisasla en azından on yıl ilim yapmış insana; bu ilimden bihaber bir aklı evvel vatandaş ekâbir kardeşim, daltonizmin temsilcisi; yok ben aşıya inanmam diyor; zevzek! Sanki doktora o aşı olunca para veriyorlar. Kaç doktor ve sağlık çalışanı korona yüzünden hayatını kaybetti, çoluk çocuğunu bırakıp genç yaşta göçtü! Hiç olmazsa onların anısına hürmeten aşı yaptırın!
Her gün bir iki uçak kazası kadar kayıp veriyoruz!
Yaşı genç olanlar belki de on sene sonra covid 19’un veya varyantlarının geç komplikasyonlarını görecekler?
Koronanın öldürmediğini düşünün; iki mesele var!Geçirilmiş bir korona enfeksiyonundan sonra insanlarda hasar kalıcı mı veya hasar kalmışsa bu nasıl tedavi edilebilir? İkincisi ise korona enfeksiyonları tedavisi aldıktan sonra hastaların takip etmesi gereken bir yol haritası var mı? Mesela güneş ışığı daha çok mu zarar verir? (Bu konuda AB’de yapılmış bir çalışma olduğunu bir doktor arkadaşım söyledi) veya diğer organlarımızın takiplerini ne kadar süreyle yaptırmak gerekir? Veya ne kadar sıklıkla çekap yaptırmakta fayda var? Aşı olup olmamak yerine bu yan etkileri konuşmalıyız, sormalıyız!
Tedbir almıyoruz, mesela günlük vaka sayısı onbin iken camilerimizde mesafe ve maske vardı, günlük vaka sayısı elli bine çıktı, camilerimizde mesafeyi kaldırdık, safları sıklaştırdık. Şimdi günlük vaka sayısı 200 bine ulaştığında maskeyi de kaldırırız(!).
Hastalıkla beraber sorular da, sorunlarda büyüyor!
Her kesim, devlet ve her şahıs sorumludur.
Önce kendi sorumluluk bilinciyle sonra başka insanları kollayıp koruma adına mecbur olan işleri erteleyerek insanların vazgeçmesi akıl ve mantıklı bir harekettir. Bunun için kendine ve topluma saygı duymak esastır! Ben gördüğüm kalabalıklarda mantık aramıyorum, mecburiyet göremiyorum, bir kalabalığa girmeye kendimi mecbur hissetmiyorum, ancak bu kadar insanın nezaket anlayışından dolayı da ayrıca endişe duyuyorum. Kalabalık oluşturmak mantığa ve nezakete aykırı!
Siz mantık ve nezaketten vazgeçmemeyi gene de bir düşünün; derim!
Ben koronayı çağırmayın, o sizi bir yerde bulacaksa kendisi bulsun! En azından biraz saklanalım, hijyen yapalım, maske takalım, kalabalık oluşturmayalım da gene de bulursa o zaman hesaplaşalım.