İki ömür daha yaşasam, bu ülkede söylenen iki cümleyi asla unutamam.

Birincisi, adam diye bilinen birinin "bu milletin .... koyacağız," demesi; ikincisi ise Çubuk'ta CHP Genel Başkanı'nın bulunduğu bir şehit cenazesinde başkanın linçten kaçmak için sığındığı bir evi "yakın, yakın o evi," diye haykıran bir kadının çığlığıdır.

Ne kadar üzücü, değil mi!?

Bir erkek millete koymaktan, bir kadın da yakmaktan bahsediyor!

Ve ne koyulanlardan ne de yakılacak olanlardan ses çıkmıyor!

Bunların ruhunda ve fikrinde var, koymak ve de yakmak!

Bu ülkede koymaya ve koydurmaya ve de insan yakmaya meraklı bir kesimin olması insan olanı neden düşündürmez ki!

Ar damarımız mı alındı; yoksa vicdan duvarımız mı yıkıldı acaba!

Bu satırların yazarına bir söz kalırsa, "evet, namussuzlar namuslu gibi algı yaratıyor, vicdansızlar da vicdanlı gibi caka satıyor," der!

Der de; ne yazık ki toplum da bunu ballı börek gibi yiyip yutuyor!

Biz demiyoruz, bu işi bilenler diyor ki; "bir ülkede yasa uygulayıcıları yasaları sallamaz ise, bir ülkede töreler yıkılırsa, o ülkenin yeri tarihin mezarlığına gömülür ve ağlayarak değil, alayla anılır!"

Erzurum da bu ülkenin bir parçası olduğundan ayrı bir parantez açmaya gerek yok; bu kent de olumsuzluklardan payını kendi ölçeğinde alıyordur elbet!

Duyarlı insanlar, tüm duyularını çalıştırdığında önlerindeki felaketi görür; duyarlılığını köreltmiş olanlar ise kulaklarına kurşun dökülmüş ve gözleri yuvalarından sökülmüş gibi uçuruma doğru yürürler!

İki yıl önce gündemde olan ülkemizdeki Suriyeliler meselesi gündemden düştü, zamanın içine gömüldü gitti; ama bu gömülme birer tohum gibi boy vererek serpilecektir. Bizim kendi mafyalarımız yetmiyormuş gibi, bir de onarın mafyası gelişerek bir bela gibi başımıza konacaklardır.

Bunu tahmin etmek için ne sosyolojide uzman, ne de tarih bilimcisi olmaya gerek yok ki!

Bilimsel veriler ışığında, toplum davranışlarını ve değişimlerini gözlemlemek yeterlidir!

..

Mustafa Kemal ATATÜRK, demiş ki; Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur."

Cebren ve hile ile, siyaset ile ya da ticaret ile kaybettiğimiz ne çok şey var değil mi!?

Olsun, bunlar yeniden kazanılabilir; ama asıl kaybettiğimiz gerçek milliyetçilik ve vatanseverliktir!

Asil kan meselesine gelince, o kanın bağımsızlık olduğunu ve yurttaşlık yolu olan damarlarımızda aktığını iyi biliriz;

..

Ey Atatürk, bilesin ki; seninle birlikte kurtuluş için savaşanların torunları, şimdi dedelerinin kan ile beslediği bu topraklarda ayrık otu gibi yaşamaktalar!

Oysa biz derdik ki;

Can verir toprağa düşeriz, boy verir ekin oluruz, biçilir harmana düşeriz, ateşte pişeriz, sofrada tarhana olur, vatanı doyururuz.

Olmadı!

Koyanlar, koydu; yakanlar yaktı!

Koyulan koyunlar zevk alırken, yananlarla fikrimizi ısıtmak yine bize düştü!