Güneş seher vaktinde ağır ağır musilajlara vururdu; diye mi? Pırıl pırıl nehirler yerine siyah kapkara renge bürünmüş, mat, pis kokulu çer çöpten ağırlaşmış akarsularımızın, göllerimizin yanında yürürken grup vakti, güneşi izlerdik; diye mi tasvir edeceğiz dünyamızı?

Anneciğim; “bana mutluluğun resmini çizsene”! Âmâ olan oğluna bir resim çizer!

Çizdim oğlum!

“Ne çizdin anne?”

“Bir pembe ağaç çizdim, üzerine de plastik bir gül koydum”!

“Pembe ne anne?” “Pembe umutlar, plastik ölen ormanların hatırası, gül ise sözde kalan sevgi”!

“Mutluluk bunun neresinde Anne?” “Mutluluk kendi beyninde evladım, dışarıda ararsan onu bulamazsın, mutluluk sadece kendi içinde oğlum”!

İnsanlar asırlardır mutluluğu bulabilmişler mi; diye düşünüyorum? Önce mutluluk relaks olma hali midir? İnsanlar maddeyi bunun için mi kötüye kullanırlar? Madde vücuttan atılınca relaks olma durumu sona mı eriyor? Sona eriyorsa; ruh ve bedene yapılan işkencenin adı nedir; kendine şiddet?

Yirmi katlı, beş yüz, bin daireli konutlar gönüllü hapishaneler gibi göklere yükselirken, bu binaların içinde yukarıdan aşağı bakarak mı mutlu olacak insan? Ne işe yarar ki şu rüzgâr, ah bir esmese ne olur; biliyorlar mı; rüzgâr kesiciler gibi dikilen gökdelenler! Sahi hiç rüzgârın ne olduğunu düşündünüz mü; ey çevreci olduğunu iddia edenler?

Para mutluluğun ne kadarında etkin? Para hayali kurarak ütopyalarda yaşamak isteği derin bir hayal dünyası ürünü! Gerçekleşmediğinde dünyamız tersine mi dönecek? Parasız hangi hayal gerçekleşmiş ki?

Paranın resmini çiz deseniz; herkesin ceplerinde ihtiyacı kadar diye çizerim. İhtiyaçlar sınırsız olduğuna göre, yoksulluk sınırı üstünde ve kesinlikle açlık sınırı denen acımasız tanımın olmadığı yerde derim! Sonra paylaşılmış, adaletle kazanılmış para derim. Sonra geride kalana devletin ve vatandaşın ileri taşımak için arkadan destek verdiği insanlar derim!

Tok neden açın halinden anlamaz ki? Çok mu gerçeklerden kopuk? Empatisi ölen insan ne kadar insandır dersiniz? İnsanlık gramla, kiloyla satılsa alıcısı olur mu acaba? Sahi kimse bende insanlık eksik, nerede kim alır, kim satar, gidip birkaç kilo almalıyım, diyen duydunuz mu? Diyetisyenler niye ki; fazla iyi huylardan kurtulmak için değil herhalde; ne dersiniz? Ya dünyanın merkezine kendisini koyan adam; kaç gram insanlığa ihtiyaç duyuyordur?

Suların tasvirini yapardım, yazdığım yazılarda! Şimdi nasıl yapacağım? Güneş seher vaktinde ağır ağır musilajlara vururdu; diye mi? Pırıl pırıl nehirler yerine siyah kapkara renge bürünmüş, mat, pis kokulu, içleri çer çöp dolu akarsularımızın, göllerimizin yanında yürürken grup vakti, güneşi izlerdik. Güneş ağaçsız kelaynak dağlarımızın üzerinden batardı(!).

Nasıl kulağı tırmalayan acı bir tasvir; ekşitmeyin yüzünüzü yeni nesle bıraktığımız miras bu ve onlar tabiatı böyle görecekler?

Güzel mi? Atıklarını temizlemeyen, imalatlar, fabrikalar, atık suya tedbir almayan belediyeler, çöp savaşını, poşet savaşlarını ciddiye almayan ey insanoğlu; sen temizlikten mi söz ediyorsun, yüzün mü var söz edecek? Akşam mesaiden sonra atıklarını bırakıyorlar diyen yönetici; hala orada yöneticilik mi yapıyorsun?

Okumadan, gelişme ihtiyacı olmadan, değişime ihtiyaç duymadan nasıl yaşana bilinir? Ufuk frekansı düşük olan insanların, hayali olmayan, değişimi kabul etmeyen insanların ülkesi nasıl bir ülkedir; sizce? Aitlik duygusuna kapılmış, siyasi taraf olarak uzlaşıyı reddeden insanoğlu; kendini nasıl tanımlıyorsun? Kendine soru soramayan insan; başkasına nasıl sorabilir ki? Geçmişinle övün övünebildiğin kadar; bugünü anlayamaz, yarını okuyamazsan; övünç emperyalizmin hakkı olacak demeye dilim varmasa da!

Tertemiz bir ülke, mahalle, köy, caddeler, içilecek su berraklığında denizler, gür ormanlar, ışıl ışıl gümbür gümbür kaynaklardan fışkıran suları hayal etmeyen insan kendisine nasıl hedefler koyuyor, hayat hakkında doğru ne düşünebiliyordur ki?

Şiddet, sadece insanların birbirlerine eş ve çocuklarına uyguladığı alçakça hiddet ve şiddet değil! Ya benim ya kara toprağın olacaksın duygusu için uyguladığı istenmeyen zorlamalar, yaralama, bereleme veya öldürme şiddeti de değil sadece. Ötekileştirmeler, aklın devrede olmadığı siyasi durumlar, ekonomik zorluklar ve doğaya sarkıtılan atık maddeler, çer çöp de birer şiddettir! Ve hepsi taammüden hemen veya yavaş yavaş adam öldürmedir!

Bu dünyada birilerine şiddet yaşattığınızda, gruplar oluşturduğunuzda, insanları kırıp döküp üzdüğünüzde dünya cehenneme dönüyor. Cahillikte ısrar, aydınlanmayı, okumayı, bilgilenmeyi reddetmek bile topluma yapılan bir şiddettir.

Ve siz öbür tarafta cennet iddianıza kendiniz gülmüyorsanız; espri anlayışınız gelişememiş demektir ve sebebi de ışığa olan yabancılığınızdandır.