Geçen hafta yazmış olduğum” tıkandığımız yerlerle” ilgili yazımı yazalı daha birkaç saat olmuştu ki; bir arkadaşımı beklediğim parkta, başka bir masadan bir tanıdığım çay içmeye davet etti. Biraz direndimse de, arkadaşım gelene kadar olmak şartıyla yanlarına geçtim. Tanıdığım arkadaşın yanında genç sakallı bir genç vardı. Hukukta okuyormuş. Dini bir sohbet ediyorlarmış, beni de dahil etmek istediler.

Genç arkadaş kalıplaşmış, klasik sorularından bana da sordu? Katı, taassup içeren ve Kuran’a, bilgiye dayanmayan fikirlerle ilgilenmiyorum dedim. En son hangi kitabı okuduğunu sordum. Ben sadece Kuran okuyorum, o bana yetiyor dedi. Bütün bilgiler orada var dedi. Başka kitaba gerek yok dedi. Söyledikleri ilim yapmayı emreden bir dine göre temelden yanlıştı. İlim dedim, işte İslami ilim yapıyorum ya dedi.

Depremle ilgili görüşünü sordum, kader diye kestirip attı(!)

İslami ilim? İslam’ı anlamak veya öğrenmek için on, on beş yıl ilim yapmaya gerek olduğunu düşünmüyorum dedim. Kuranı düşünerek, anlamaya çalışarak kendi dilimizde okuruz ve anlarız dedim. Allah da bizden bunu istiyor dedim. Anlaşılamayacak kadar karmaşık, sadece uzmanların anlayacağı bir dini Allah niçin göndersin dedim? Bu sefer bana haaa anladım, sen falan kişiyi okuyorsun dedi(!)

Kuran iki kısımdan oluşuyor dedim. Yapılması ve yapılmaması gereken ayetler ve geçmişi anlatan ayetler. Sonra Kuran’dan bir ayetin manasını sordum, Kuranda olduğu gibi, hadislere dayalı, Kurandakinin aksine bir mana verdi ve ben de siz Kuranı terk etmişsiniz dedim. Kurana alternatif olarak yazılan hiç bir kitapla, İslam’ın gelişinden yüzyıllar sonra yazılan kitaplarla, üretilen hadislerle, hurafelerle, tefrikalarla ilgilenmiyorum dedim. Ve arkadaşım geldi, beraber kalktık.

Bunları niye yazdım?

Dünyaya, gerçeklere, olaylara, ekonomiye, ilişkilere, kısacası bütün hareketlere dinle bakamayız. İstanbul depremi için bilim adamları yüzde 99 olacak diye garanti veriyorlar! Bu olma ihtimali yüzde 99 olan depremi dinle değil, bilgiyle, akılla alınacak hızlı tedbirlerle hazırlıklı karşılamalıyız. Dinle baksan bile din de tedbirini al, sonra tevekkül et diyor. Demek din de anlaşılmamış! Din mi çürük, sahte, kumla, demiri eksik, kontrolden uzak, denetimsiz binalar yapın diyor?

Akıl, bilgi, bilim adamlarına güvenmek ve onları dinlemek mutlaka şarttır!

Şimdi okumalıyız. Şimdi hemen okuma seferberliği başlatmalıyız. Çocuklarımızın yanlarında elimizde kitapla dolaşmalıyız. Şimdi, bugün okumaya başlamalıyız. Bir iki saat okumaya ayırmadığımız bir tek günümüz olmamalı. Öğrencilerimiz öğretmenlerini ellerinde kitaplarıyla görmeliler. İlk gördüğümüz kimseler bizi kitaplarla görmeliler.

Ufkumuz okumadan açılmaz, bilgimiz, görgümüz, dinimiz okumadan anlaşılamaz. Dünya klasiklerini, felsefi düşünceleri, psikoloji, sosyoloji okumalıyız. Dünyayı gezebilme, seyahat edebilme şansı, ekonomik şartlarımızın kötü olduğundan dolayı çoğumuz için olanaksız olmakla beraber, batılı ülkelerin seyahat belgesellerini, programlarını izlemeliyiz. Kendimizi okuduklarımız ve yabancı ülkeleri seyahat programlarında izleyerek, mukayese etmeliyiz. Hedefimizi daha ilerilere dikmeliyiz.

Öğrenilmiş çaresizlik, benimsenmiş dini soslara batırılmış memnuniyet, bilgiye dayanmayan, ilme ters düşen işlere onay vermek, felaketlerin yaşanmasına sebep olur. Bilgi, doğru ve reel düşüncelerden bağımsız hayatlar hep çileli, hep felaketli ve hep can kayıplarıyla olacaktır.

Kısacası bir

Ortadoğu’ya ve bir de batıya bakıp, mukayese etmek gerekir! Mesafeler, aydınlanarak, bilgiye ulaşılarak, bilgiye saygı duyularak, bilgiyi uygulayarak kapanır!

“Onlar nere, biz nereyiz mebus bey”! A. Karakoç’a benzeterek, rahmetle..