Fransa Meclisi gibi İtalyan Meclisi de geçen hafta "sözde soykırım" önergesini kabul etti.

Ermeni diasporası/kopuntusu, 1915 olaylarıyla ilgili "soykırım" kararını ilk kez 1965 yılında Uruguay'da çıkarmayı başladı. 1965'ten bu yana Uruguay'ı 29 ülke daha takip etti. Bazı ülkelerde ise yerel parlamentolar 1915 olaylarını "soykırım" olarak kabul ediyor. ABD'de 43 eyalet parlamentolarında "soykırım" kararını çıkardı.

1915 olaylarını resmen "soykırım" olarak tanıyan 29 ülke şunlardır:

Uruguay, Kıbrıs Rum kesimi, Rusya Federasyonu, Arjantin, Kanada, Yunanistan, Lübnan, Belçika, İsveç, İtalya, Vatikan, İsviçre, Fransa, Hollanda, Venezüella, Slovakya, Litvanya, Şili, Polonya, Bolivya, Çek Cumhuriyeti, Avusturya, Brezilya, Suriye, Bulgaristan, Lüksemburg, Ermenistan, Paraguay, Almanya.

İran’da şah rejimi de ‘Ermeni soykırımını tanımıştı. İran İslam Cumhuriyeti’nde ise gayri-resmi olarak ‘Ermeni soykırımı’ kabul ediliyor.

Fransız Deniz Albayı Pier Loti (Doğum 1850- Ölüm 1923) 1913 yılında Fransızca olarak “La Turquie Agonisante” yani “Can Çekişen Türkiye” adıyla eserini yayınlamıştı.

Çünkü 1908-1912 yılları arasında Osmanlı Devleti’nde siyasi iç çekişmelerin yoğun olduğu ve Balkanlarda savaşın başlaması sonucunda Balkanlar’ın kaybedildiği yıllardı.

Pier Loti tehcirden yıllar önce kaleme aldığı yukarıda adı geçen eserinde Türklerin üzerine çullanan Batılı emperyalistlerin ahlaksızlıkları, fırsatçılıkları ve vefasızlıkları hakkında şunları ileri sürer:

Biz Fransızlar, Cezayir’in işgalinde… nice kadın ve çocukları katliam etmemiş, kan ve dumana boğmamış mıydık?

Trablusgarp’a saldıran İtalya hakkında diyor ki; “-İtalya, insafsız bir sürek avının ürpertici borusunu öttürerek bugün dahi Trablusgarp/ Libya’yı kana boyamaktadır.

Dedeağaç’ta bir Bulgar çetesi üç gün süreyle ne var ne yoksa yakıp yıkmış, öldürmüş ve komitacılar tarafından çok zaman önce başlatılan cinayetleri devam ettirmiştir.

“( S. Levi’ye göre) İslam’ı mahvetmeye, kökünü kazımaya yemin eden komitacılar, aşağı yukarı 70.000 Müslüman öldürmüştür.”

Bir Türk subayı Yunan bayrağını öpmeğe zorlanıyor, esirler yağmur altında aç susuz olarak çamurlarda yuvarlanıyor, susuzluklarını gidermek için yalvarmalarının karşılığı dipçik darbeleri oluyor. Orada bulunan Fransız deniz subayları, Sırp ve Yunan askerlerinin, Türk askerlerinin gözlerini oyduklarını görmüşlerdir.”

Yeryüzünde en fazla insan öldüren bizleriz (Avrupalı). Dudaklarımızda kardeşlik kelimesi olduğu halde, her yıl daha da çoğalan yakıp yıkıcı maddeler (bombalar) icat ederek, Afrika’da ve Asya’da yağma ve çapul düşüncesiyle kan ve ateş saçanlar bizleriz. Kendi medeniyetimize uymayanları… hor görüyor, top gülleleriyle eziyoruz.”

Avrupalılar aynı zamanda kutsal şeylere karşı da nezaketsizdir. Nitekim Batılı ressamlar tarafından Padişahı hatta Hz. Muhammed’i gülünç durumda gösteren resimler yapmaktaydılar.”

Hıristiyan denilen Avrupalının gözünde bütün dünya Müslümanları, avlanması suç olmayan bir av sayılmaktadır.”

Avrupa, yaptıklarından utanmalıdır. Yerlere serilen binlerce kurbanın suçlusun Avrupa’dır.”

Hans Barth’a göre: “Türkler hâkimiyetleri altına aldıkları bütün Hristiyanlara şayet İslamiyet’i zorla kabul ettirmiş olsalardı… bugün ne Ermeni meselesi, ne de Girit meselesi olurdu. Oysa Türkler bunu yapmadılar. Kuran-ı Kerim’e uyarak.. Herkesin kendi usulünce ibadet etmesine müsaade ettiler.

Tarihte gösterdiğimiz hoşgörümüze karşın bütün bu zalimliklerle karşılaştık.

Piar loti nasıl kendi medeniyetini nasıl sorguladıysa biz de şapkamızı önümüze koyup kendi medeniyetimizi sorgularsak bugünkü durumumuz dünkü durumumuzdan daha iyi olmadığını görürüz.

Kafkaslarda 1000 yıl, Balkanlarda yaklaşık 500 yıl hüküm sürdük.

Öğrencilerime soruyorum; ülkemizin kaç komşusu var?

Üniversite son sınıf öğrencilerinin çoğu bunları sayamıyor.

Dünya siyasi haritasını derse götürüp bakın gençler 9 komşumuz var diyorum.

Doğuda Ermenistan, Gürcistan, Nahcivan, İran, güneyde Irak, Suriye, Kıbrıs Rum Kesimi, batıda Yunanistan ve Bulgaristan.

Sonuçta bunların dördü Müslüman, beşi Hristiyan.

Ancak üzülerek şunu söylemek zorundayım; Osmanlı Devleti’nin paramparça olmasında Gayri Müslimlerden ve bazı Müslüman topluluklardan çektiğimiz gibi bugün de akla, vicdana, İslam’a ve insanlığa sığmaz anlayışta olan sözüm ona bazı komşu Müslüman topluluklardan çekmekteyiz.

Daha da neler çekeceğimizi yüce Allah bilir.

Dün barışın ve huzurun yurdu olan Türk ve İslam yurtları bugün terörün ve fitnenin yuvası oldu.

Milletimiz kırk yılı aşkındır dış ve iç destekli bölücü, siyasi, mezhebi ve ideolojik terörle uğraşırken insani duygularını yitirmek üzeredir.

Bu yetmiyormuş gibi bir de dört milyonu aşan sığınmacıya sığınak olup ekmeğimizi paylaşmak zorunda kaldık.

Düşmana bir tek taş atmayan Hasan Sabbah’ın fedaileri gibi bugün de bazı komşu Müslüman topluluklar emperyalist ülkelerden başta silah yardımı olmak üzere her türden yardım alarak milletimize karşı caniliklerini göstermekte ve kinlerini kusmaktadırlar.

Keşke bunlar inancımızı sarsan, vicdanımızı yakan Mehmet Akif’in deyişiyle “Gaza namiyle dindaş öldüren biçare dindaşlar” olmasaydılar.

Çevremizi sarmış düşmanlarla çevrelenmişken içeride millet olarak özellikle de siyasilerimiz ihtiraslarını kontrol altına alarak sağduyulu, adaletli, vicdanlı ve hoşgörülü olmalılar.

Yok, eğer birbirimize karşı sağduyulu, adaletli, vicdanlı ve hoşgörülü olmazsak; ekonomik, siyasi ve sosyal sıkıntılarımız eksilmeyecek artacaktır.

Düşman kapımızda pusuda yatmış fırsat kollamaktadır.

Allah esirgesin uğurlu sabahın sonu uğursuz gece olabilir.

Not: Geniş bilgi için rahmetli Nihat Keklik hocamızınTürklerde Ahlak ve Dünya Görüşü adlı eserine bakılabilir.