-Bu Ramazan sizin gibi bir günlükte oruç tutsa nelere acıkırdı? Hiç düşündünüz mü?-
Sevgili Acıkan Günlük, Rabbimiz bize gönderdiği mektubunda;
“Şükrederseniz artırırım.” (İbrahim-7) buyuruyor.
Şimdi düşün bakalım Sevgili Akıllı Günlük, senin bir Sahibin var. Şefkatli, merhametli bir Efendi. Kendisi için çalıştığının kat kat üstünde iltifatta bulunan bir Malik’e köle olduğunu geçir aklından.
Üstelik bu Efendi hiç hakkın olmadığı (kölelerin hiçbir hakkı yoktur) halde sana sağladığı onca imkâna teşekkür edip, minnetle andığında daha fazla vereceğini söylüyor ve sözünden de hiç vazgeçmiyor. Böyle bir sahibe köle olduğu için içi yanan, pişman olan, azat olmak için yanıp tutuşan bir köle olabileceğine aklın kesiyor mu?
Üstelik doğası gereği kölelikten kurtulması da mümkün değilse bu insanın, böyle merhametli bir Sahipten kaçıp; ne yapacağı bilinmez, tekinsiz bir sapkının emrine girmeyi istemesi, hayret dolu bir tiksintiyle karşılanmaz mı?
Şimdi meseleyi yerli yerine koyalım Sevgili Acıkan Günlük, Bahsettiğimiz Efendinin Rabbimiz, kölenin ise bütün insanlık olduğunu anlamışsındır.
Mutlak kölelik halinden kurtulamaz olmamız ise, mülkün(yaşadığımız dünyanın ve her şeyin), canımızın ve vücudumuzun, kalbimizin ve ruhumuzun ona ait olmasından kaynaklanıyor.
Peki, kölelikten kurtulmanın bir yolu olarak ölümü göremez miyiz dersen. Üzgünüm Sevgili Acıkan Günlük, ölümün de sahibi olan ve iktidarını mutlak olarak elinde tutan Allah olduğu için aslında kul olmak bakımından durumun değişmediğini anlamak mecburiyetindeyiz.
Daha açık ifade etmek gerekirse, şükrederek artırdığımız şey hayatımızın taa kendisiden başka bir şey değildir.
Kaldı ki, bütün bu mecburiyetleri bir kenara bırakırsak bile, bedelini ödeyerek aldığımız bir şeyi bize parası karşılığı sattığı halde güzel muameleyle bizi memnun bırakan bir satıcıya teşekkür eden, her şeyini borçlu olduğuna teşekkür etmeyi nasıl unutabilir ki?
Buna yapana kibirli bile demek zor, olsa olsa ahmak demek yerinde olur Sevgili Acıkan Günlük.
Buraya kadar tamam da şükür nasıl olur, diye soruyorsan onu da konuşalım.
Önce KALBEN şükredeceksin! Yani elinde ne varsa hepsinin Sahibin tarafından sana lütfedildiğini bileceksin. Buna kesin bir inanışla inanacaksın.
Rabbimiz böyle yapmamız gerektiğini bize Nahl Süresi 52. Ayette şöyle bildiriyor:
“Zira göklerde ve yerlerde olanların hepsi ona aittir; (varlıkların) O’na borçluluk sorumluluğunun bittiği bir nokta yoktur. Şimdi siz kalkıp Allah’tan başkasına saygı duyacaksınız, öyle mi?”
Şükretmezsek mahvoluruz!
Sonra DİLİNLE şükredeceksin! Sahibinin sana verdiği nimetleri söylemekten yorgun düşecek dillerin.
“Rabbinin nimetini söyle”(Duha 10)
Kendisine yapılan bir küçük iyiliği durmadan anlatan insan, nasıl olurda kendisini vareden iyiliğe şükretmekte cimriliğe düşer?
Böyle bir şeyin yüreği olan ve akledebilen insan için mümkün olmaması gerekir.
Yine BEDENİNLE şükredeceksin! Sana emredilen ibadetleri yapmakta asla tereddüt etmeyeceksin.
“Ey Davut ailesi, şükretmek için amel işleyin.” (Sebe 13)
Bu çağrının seninle ilgili olmadığını düşünüyorsan yanarsın!
Bu ayet-i Kerime üzerine Peygamberimiz gece namazlarına kalkıyor ve ayakları şişene kadar namaz kılıyor.
Bunun üzerine Ashab-ı Kiram soruyorlar;
“Ya Resulallah, niçin vücudunuza bu kadar eziyet ediyorsunuz? Halbuki Cenab-ı Hak sizin geçmiş ve gelecek günahlarınızı af ve mağfiret buyurdu.”
Peygamber Efendimiz şöyle cevap veriyor:
“Rabbim Teâlâ Hazretleri için şükreden bir kul olmayayım mı?”
Biz şükreden kullar olmayacak mıyız? Üstelik günahlarımızdan ötürü affedildiğimize dair (Allah dilerse affedebileceğini bildiriyor) hiçbir işaret yokken!
Şimdi söyle bakalım Sevgili Acıkan Günlük, şükretmeden yaşamanın insanca bir yaşama biçimi olduğunu söyleyebilir misin?