Siyasetin zehirli bal çanağı huzura geldi!

Zaman kısa olduğundan olsa gerek girizgah faslı atlanarak direkt konuya bağlanmaya çalışıyor herkes.

Üstelik bağırınca seslerini daha çok çıkacağını zannedenler hata üstüne hata yapıyorlar.

En büyük hatalarını hemen söyleyeyim size, geçmişte çizdikleri zikzakları unutup, sanki kendileri için herşey yeni başlıyormuş gibi davranarak rakiplerinin geçmişteki çelişkilerinin altını çizmeye uğraşılmaları.

Bir kere siyaset böyle kalın çizgilerle, büyük duvarlarla çevrili bir alan olamaz.

Dün sizinle olmayanlar, bugün yanınızda bulunabilir!

Hem de en yakınınızdakilerden daha sıkı bir yâranınız gibi de olabilirler!

Olabilirler mi?

Evet, kesinlikle olabilirler.

Bu durum eleştirilebilir mi?

O duruma göre değişir!

Şimdi hemen aklınıza sizin sevdikleriniz bu durumdaysa uygun, muhalif olduklarınızın böyle bir durumu varsa kıyamet senaryosu şeklinde bir sınıflama gelmesin.

Hakkaniyetle bakmak lazım olaya!

Nedir bunun ölçüsü;

Artık yanınızda olacak…

Sizinle bilikte fotoğraf verecek…

Siyasetteki ilkelerinize, bir bakıma davanıza omuz verecek…

Ve kendisi bizzat sizin aranızda değil sizinle aynı görüşte olduğunu hâl, hareket ve sözleriyle teyit edecek.

Seçim böyle kapıya dayanmışken bütün bunları yazmanın zamanı mı diye düşünenler olabilir!

Evet tam da zamanı.

Üstelik bence bu yazdıklarım siyaset esnafının hoşuna gitmiyecek olsa da, partilerine gönülden bağlı milyonların hissiyatıdır.

Tam kalplerinin “çık!” diye kırıldığı nokta burasıdır.

Hemen canlı örneklere geçelim.

Malum Cumhurbaşkanlığı adaylığı meselesi bugün Türkiye’nin en sıcak konusudur.

İttifak konusu çözüldü sanırım. Karşı çıkanlar bile bu sisteme adapte olmaya çalıştıklarına göre şimdilik bu konunun etik tarafına bakmak fazla seçkincilik olur.

O halde meselemize gelelim.

Cumhur ittifakının adayı belli Erdoğan.

Diğer tarafın ise çok zorlu bir yokuşu olduğu görünüyor.

En kuvvetli aday olması gereken Kılıçdaroğlu’nda ses yok.

Herkes onu adaylık için zorlarken o alternatiflere bakıyor.

Neden?

Gerçek nedenini bilmeyen kalmadı. Cumhurbaşkanlığı seçimleri, milletvekili seçimleriyle birlikte yapılıyor ve birisine aday olan diğerine aday olamıyor.

Kısaca kaybeden açıkta kalacak!

Parti içinden bir cumhurbaşkanı adayına da CHP yöneticileri çok sıcak bakamıyorlar zira kazanırsa partinin de başına geçmesi kesin gibi görünüyor.

Türkiye’nin tanışacağı sistemde bunun başka türlüsü çok çalışacakmış gibi durmuyor.

Muhalefetin tek tek seçime girmesi de mantıklı görünmüyor. Bu alternatif seçimin ikinci tura kalması üzerine kurulu ki, aslında muhalefetteki partiler için bu daha da hazin bir plan.

Birinci turu rüyalarında bile göremiyorlar demek olur ve bu umutsuzluk kararsızları ciddi şekilde etkiler.

Tek aday olarak seçime girmeyi düşünürlerse ortada en güçlü seslendirilen iki isim görünüyor.

Abdullah Gül…

Meral Akşener…

Bunların hiç biri oyların en yoğun olduğu ana muhalefetin adayı değil.

Üstelik Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi CHP ve meclis muhalefetinin yaptıklarını kimse unutmadı.

Dahası var; CHP tabanının irticacı, cemaat dostu, gerici, yeterince Atatürkçü olmadığını düşündükleri için burun kıvırdıkları adaya blok halinde, çatlaklar olmadan oy vermesi düşünülemez.

Meral Akşener için durum daha da karışık. Bu muhalefetin ortak adayını birinci olmasa da ikinci turda destekleyeceği görünen HDP’nin aşırı milliyetçi gördüğü (aslında bunun kısa bir ismi var ama burada onların söylediği gibi zikretmeyi doğru bulmuyorum) adaya Diyarbakır’dan, Şırnak’tan ve güçlü oldukları diğer illerden tulum oy çıkartmalarını düşünmek bile abes.

İşte böyle karışık bir ortamda Türkiye hızla seçime gidiyor.

Birileri yıllardır istedikleri seçim için baskın seçim diyorlar ya, emin olun seçim zamanında da olsaydı yine bu tabloyla karşılaşacakları için baskın seçim gibi olacaktı.

Seçmene gelince, ağır abi modunda, gayet vakarlı bir şekilde bekliyor. Hazır ve ne yapacağını iyi bilir bir görüntü arz ediyor.

Bağırıp çağıranlar mı?

Onlar siyaset esnafının yamakları. Kendileri için belki bir ümit doğar diye bağırıp duruyorlar.

Bilmiyorlar ki, siyasetin zirvesi kısık seslerin duyulamayacağı kadar uzakta!