“onu gözler idrâk etmez, gözleri o idrâk eder, öyle lâtif öyle habîr o .”

En’âm Suresi/103

Kaçırma gözlerini kendi gözlerinden! İçinden geçenlerden beri tutamazsın ruhunu.

Yok sayıp kurtulamazsın görmekten uzak olduğun mevcuttan, görmemezlikten gelerek unutup gidemezsin her şeyi.

Gözlerinin baktığı her yerde senden önce onun bakışı var. O bakasın istememiş olsaydı, gördüm diye övündüklerin sana yabancı kalırdı.

Gözlerine O baktı diye gözlerin oldu. Bakışların bakmanı istediklerinden başkasını da görür sanıyorsan, aldanmışlığın kirli tuzağında mahvediyorsun demektir kendini.

Her şeyi bildiğini zanneden şaşkınların söylediklerine aldanma sakın, retina dedikleri şey görmez sana gösterilenleri. O; göstermedikten sonra, ışığa ve renge duyarlı hücrelerin öyle duyarsız kalır ki sana, göremezsin.

İyi düşün yaşadıklarını, baktın bakmasına ya nice şeylere, gördüklerin görmen gerekenlerden fazla olmadı hiçbir zaman.

Örneğin sen Edison’dan daha önce göremedin elektriği…

Arıdan daha iyi seçemedin çiçeklerin içinde gizlediği cevheri…

Bir koyun kadar iyi bulamadın otların hücrelerine saklanmış enfes lezzetleri…

Sütü süt olduktan sonra görmek maharet değil…

Hünerin, sana gösterilmeyeni seçmeye yetmedi.

Hepsine baktın!

Görmek ümidiyle tüm dikkatinle gözlemledin her şeyi, ancak sana görünmesi emrolunan hale gelmedikçe, göremedin hiçbir şeyi!

Hâlâ her şeyi retina dediğin ışığa ve renge duyarlı tabaka sayesinde gördüğün iddiasında mısın?

Sahibin istemedikçe, görmemen imkânsız sandıklarını da göremezsin!

Peki, kimsenin görmesini istemediklerin hususunda oynadığın gizlilik oyununu kazanma ısrarın sürüyor mu hâlâ?

Kimseye göstermeden yaptıklarının kimsesiz kaldıklarına emin misin?

Elindeki kudret sandığın kibir zırhını delecek bir bakışın kâinatta peşin sıra dolaşmadığına, nasıl bu kadar güven duyabilirsin?

Şaşmıyor musun, her şey bu kadar ortadayken gizlediklerinin sır kalacağına inanmana, kocaman sandığın küçük aklının ikna olmasına?

Şaşkın değil misin sahi, olup biteni beyin dediğin et parçasının idare ediyor olduğuna tam bir inanmışlıkla inanıyor olduğuna?

Değilsen gördüklerinin kayda geçirilmediğine inanmakta hürsün, her şeyin en ince ayrıntısına kadar ortaya döküleceği gün gelene değin.

Ahmaklığının keyfini çıkar bari, hücrelerine dolan alevler kendini kandırdığını sana gösterinceye kadar.

Buna keyif diyorsan eğer, unut Efendi’nin seni başıboş bırakmayacak olduğunu, kirlet bakışlarının değdiği her noktayı.

Avare dolaşsın gözlerin orta yerde, görmek istemediklerine yüz çevirsin aklın. Ve sen keyif almak istediğince dolaştır gözlerini kuytu sandığın sığlıklarda.

Unuttuğun karşına çıkıncaya, Efendin sana verdiği mühlete tamam değinceye kadar gördüm sandıklarınla avun bakalım.

Yine de sen aldanmışlığının önüne geç, bırak artık ruhuna uygun gelmeyen hallerini!

Unut kimsesiz ve erişilmez olduğun yalanını.

Sahibinin sana bahşettiği güzellikleri gönlünle gör, geçir harekete şükür hücrelerini ve unut sana ait olmayan retinanın tek başına bütün bu mucizeleri sana sağladığı yalanını.

Güldürme üstüne kâinatı… Bak aynaların hepsi sana tutulmuş… göresin istiyorlar Arşın Sahibini!

Gözlerinin baktığı her yerde önce O’nun bakışı var!

Bakmanı istemeseydi çok güvendiğin retinan olmayacaktı üstelik. Sen olmayacaktın ve insanlık senin onlara bakamamanın acısını hiç hissetmeyecekti.

Seni kimse görmeyi bile aklına getirmezken, seni görmeyi ve göstermeyi uygun bulan Efendinin huzuruna yüzün yerde çıkmaya utanmayacak mısın?

Aklınla bulamadıklarını vahyin sana emanet ettikleriyle bulmaktan uzak durmaya, daha ne kadar devam edebileceğini sanıyorsun.

Boşuna gizlenmeye kalkma… gözleniyorsun!

Gözler onu görmez o gözleri görür….”

Sakın unutma!