Devlet Arapça bir sözcük. Devlet: Döngü, deveran, servet, kısmet, talih, baht, itibar, iktidar ve egemenlik anlamlarını içermektedir. Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig (1069) (Mutluluk Veren Bilgi) eserinde devlet: Talih, mutluluk, baht ve servet edinme anlamındadır.

Hikâyelerde keloğlanın başına devlet kuşu, talih kuşu konduğunu çok dinledik.

Kaşgarlı Mahmut’un Divanü Lügati’t-Türk’ünde devlet; el ya da il demektir. “El mi yaman bey mi yaman, el yaman” denir. İşte burada el yani devlet beylerden daha üstündür. Devlet başkanlarına “İlbay” denir. Anadolu’da Elbeyi adıyla köy ya da şahıs isimlerine rastlarız.

İngilizce’de State/Devlet bizim anlayışımızdan daha farklı anlamaktadırlar. Hal, vaziyet, durum, keyfiyet; debdebe, tantana, ihtişam yine siyaset diliyle devlet; hükümet, eyalet, memleket, devlete ait, resmi, siyasi anlamlarındadır.

Âdem kelimesi Sumer dilindeki adamu (babam), Âsur-Bâbil dilindeki adamu (yapılmış, meydana getirilmiş, ortaya konmuş; çocuk, genç) veya Sâbiî dilindeki adam (kul) kelimesinden Arapçaya geçtiği ileri sürülmüştür. Arapça Adam/Âdem; yokluktan, sonradan olan. Adam sözcüğünün Türkçe karşılığı kişi’ ve “er” anlamlarınadır. Cenaze namazında niyet ederken “Er kişi” ya da “hatun kişi” adına niyet edilir. “Er adam” ya da “hatun adam” denmiyor. Türk ordusunda temel rütbe “er ve erbaşlardan” oluşur. Erzurum’da evli kadın kocasına “erim” der. Er, kişi demektir. Kişi olarak eğer yetkinleşmemiş, ahlaki düzeyi düşükse bu insana kişiliksiz denmektedir. “Sözünün eri” dendiğinde yiğit, kahraman, işinin ehli, yetkin insan anlatılmak istenmektedir. “Er meydanı” dendiğinde kalleşliğin, kahpeliğin değil, yiğitliğin olduğu meydandır.

İmdi “devlet ve adam” İngilizce states+man/devlet adamı: Devlet adamına yakışır davranan, kendi partisinden çok devletin yararını düşünen siyaset adamıdır. Yine devlet işlerinde tecrübeli ve bilgili olan kimse anlamınadır.

Hemen tüm siyaset metinlerinde devlet adamı ile siyasetçi arasında fark vardır. Her devlet adamı siyasetçidir, ancak her siyasetçi devlet adamı değildir.

Devlet adamı: Devlet yönetiminde temel ilkeleri koyan ve uygulayandır. Siyasetçi ise, çok defa devlet yönetiminde temel ilkeler koyamadığı gibi koyulmuş temel ilkeleri anlamada ve uygulamada zorluk çeken, temel ilkeleri bozan, devleti tahrip eden kişi ya da kişilerdir.

Osmanlı Tarihinde devlet adamının (ricali) azlığında devlet çöküşe geçtiğinde münevverler her bir yerden feryat edip, kaleme sarılıp, seslerini duyurmak istiyorlar. Bu yazımda iki düşünürümüzün görüşlerini sizlerle paylaşmak istedim.

Birincisi: 17. yüzyılda Koçibey, Sultan 4. Murat ve İbrahim’e devletin çöküşünü haber veren eleştirel bir eser sunar.

«Velhasıl Osmanlı saltanatının şevket ve kudreti asker ile. Askerin ayakta durması hazine iledir. Hazinenin geliri reaya/hükümdarın gözetmekle mükellef olduğu halk iledir. Reayanın ayakta durması adalet iledir. Şimdi âlem harap, reaya perişan, hazine noksan üzere… Kılıç erbabı bu halde…» Koçi Bey Risalesi, Sadeleştiren Zuhuri Danışman, İst,1977. s.36.

İkincisi: 1714-1717 yılları arasında Devlet Adamlarına Öğütler adıyla yazdığı eserinde Defterdar Sarı Mehmet Paşa (idam edildi) da devletin çöküşünü şu cümlelerle ifade eder:

« Zira demişlerdir; ‘Sultanlık ancak devlet adamlarıyla (rical), devlet adamları ancak mal ile. Mal bayındırlıkla, bayındırlık da ancak adalet ve iyi siyaset ile olur.’ Yani «Devlet düzeni rical iledir ve askerin ayakta durması hazine parasıyladır ve hazine toplamakla ülkenin bayındırlığı iledir. İyi hal iledir. Ülkenin bayındırlığı da adalet, iyilik ve zalimlere karşı koyma siyaseti iledir. Başka türlü olmaz.». Sadeleştiren Defterdar Sarı Mehmet Paşa, Devlet Adamlarına Öğütler, Sadeleştiren Hüseyin Ragıp Uğural. S.98.

Tarihe bakınca “devlet ne ile ayakta kalır” anlayışında sanki çok şey değişmemiş gibi…