Köylerde kağnı arabaları, at arabaları, kışın at kızaklarının ulaşım aracı olarak kullanıldığı 1960'larda henüz köylerden şehirlere göç başlamamış, başlasa da önemli boyutta olmadığı dönemlerdi...

Bu yıllar köyler tarım ve hayvancılıkta üretim üssüydü. Yetiştirdikleri ürünleri dönemin ulaşım araçlarıyla şehre getirip satıyor, dönüşte kışlık için alacaklarını alıp köylerine dönüyorlardı.

Ahmet Efendi halim, selim, kendi halinde Erzurum'un köylerinde reşberlik yaparak yaşıyordu. Tarlalarını ekiyor, hayvancılıkla uğraşıyor, ayrıca arıcılık yaparak "zığı balı" üretiyor, sonbaharda şehre getirip satıyor, kazandığı parayla evine kışlık lazım olan ürünleri alarak dönüyordu.

Ürettiği bal doğal ve organikti. Hiçbir yabancı madde kullanılmıştı. Arılar yaylaların endemik bitkilerinden aldıkları nektarı kara kovana getiriyor, petekleri doldurdukça dolduruyorlardı.

Sonbaharda bal sağım zamanı gelince ay ışığında süzme işlemi kalaylı bakır teştlere yapılıyor, etrafa koku saçılıyordu. Bal kokusunu alan konu komşu o dönemin adeti üzere iplere bağladıkları kapları bacalardan sarkıtıyor, ev sahibi ailede kepçeyle kaba bal koyuyor, ipi çekerek haber veriyor, böylece veren ile alan asla birbirini tanımadan yüz yıllar boyu gelenek devam ediyordu.

Geleneklere göre sağdığı balı ertesi gün kağnı arabasıyla şehre götürüp satıyordu.

Ahmet efendi istek üzerine şehirde Demir Yollarında memurluk yapan bir ailenin isteği kırmamış balı evlerine kadar götürmüştü. Ahmet Efendi ev sahibi hanımının getirdiği kaba balı doldurarak tartım işlerine başlamış, bu arada tartı sonuçlarını Devlet Demir Yolarında çalışan memur beyin kalemini ile yazmaya başlamıştı.

Mal sahibi ev sahibinden aldığı kalemle hesapları yazarken evin on yaşlarındaki küçük kızı odaya geldi. Yeni okuma yazma öğrenmişti. Kalemin üzerinde Devlet Demir Yolları yazılıydı. Kalemi görünce cin çarpmış gibi :

"Baba ben bu balı istemem... Yememem". Deyince birden odada bir sessizlik oldu.

Babası kızına, neden yemezsin? Diye sordu.

Kız muhteşem cevap verdi. "Üzerinde Devlet malı yazılı kalemle hesaplanan balı yemem"...!

Baba bu sefer kızına dönerek; "o zaman kızım kurşun kalemini getir onunla hesaplayalım". Kız kalemini getirdi . Hesaplama yapıldı ve işte şimdi oldu babacığım......

Bu balı yerim...!

Ne diyeyim; keşke özellikle günümüzde devleti yönetenler bu kızımız kadar devletin malı konusunda hassas olsalar......!

Bilmem anlatabildi mi aziz dostlar.