Takvimler yeniden en kısa ayın en uzun gününe dayandı…
28 Şubat’tan bahsettiğimi anlamışsınızdır.
Malum tatsız hadiselerin yaşandığı bir gün diyerek üzerimizden atabileceğimiz bir yük değil 28 Şubat!
Tatsız demişken, Türkiye toplumunun bir kısmının yeterince başarıya ulaşamadan inkıtaya uğradığı için üzüntü duyduğu bir gün de olabilir elbette.
Neyse ne, benim âlemimde tatsızdan da öte acı bir gün olarak yerini korumaya devam ediyor…
Edecek de!
Geniş halk kitlesi için şimdiden tarihin tozlu sayfaları arasında yerini almış olsa da…
Sonuç değişmez.
Hatırlayalım bir iki satır isterseniz…
Ne demişti ne kadar güvenebileceğimize hiç emin olamayacağımız dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı OramiralGüven Erkaya 'İrtica,
'dan daha tehlikeli'
Evet, aynen böyle söylemişti.
Bir bakışta doğru söze ne denir demesi geliyor insanın…
Gericiliğin, atalardan kalan kötü adetlere sımsıkı sarılmanın ne kadar belalı ve insanı çürüten bir iş olduğunu Hz. Peygamberimize vahyolunan Kur’an bildirmişti.
Atalarınızın dininden dön!
Hz. Muhammed’in bütün hayatı da bu irticacıların yaptıklarının kabul edilemez olduğunu anlatmakla geçti.
Ne kadar güveneceğimizi bilemediğimiz Güven Erkaya’nın böyle söylemek istemediğini ben de en az sizin kadar anlayabiliyorum…
Üstelik bütün bunların zincirin halkaları olduğunun da gayet iyi idrakindeyim.
Devamı geliyorsa bir şey, her görüntü bütünün bir parçası olmaktan kurtulamaz.
4 Mart'ta Başbakan Erbakan, MGK kararları yumuşatılmazsa imzalamayacağını söyledi ve imzalamadı.
13 Mart'ta Başbakan Necmettin Erbakan,
MGK kararlarını imzalamak zorunda kalmış ve daha sonra bu kararları imzalamadığını sadece ön yazıyı imzaladığını iddia etmişti.
21 Mayıs'ta Yargıtay Başsavcısı
Vural Savaş, ‘‘Ülkeyi iç savaşa sürüklediğini’’ söyleyerek, RP'nin kapatılması için dava açtı.
3 Haziran'da Susurluk Davası 7 ay aradan sonra
DGM'de başladı.
7 Haziran'da Genelkurmay, irticai faaliyetleri desteklediğini iddia ettiği firmalara ambargo koydu.
10 Haziran'da Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkan ve üyeleri
Genelkurmay Başkanlığı'na çağrılarak kendilerine irtica konusunda brifing verildi.
18 Haziran'da Necmettin Erbakan başbakanlıktan istifa etti. İstifasının nedeninin başbakanlığı
Tansu Çiller'e devretmek olduğunu belirtti.
19 Haziran'da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümet kurma görevini o sırada arkasında TBMM çoğunluğu olan DYP lideri Tansu Çiller'e vermeyip, ANAP Genel Başkanı
Mesut Yılmaz'a verdi.
30 Haziran'da Mesut Yılmaz, lent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk'la birlikte
 
Bunların hepsi bu ülkede oldu ve ne tesadüftür ki, bütün olup bitenler 28 Şubat’ın dönüştürücü gücüyle başımıza musallat edildi.
Siz isterseniz her şeyi unutabilirsiniz, ancak sizin hatırlamak istemeyişiniz yaşanan hiçbir şeyi değiştirmez.
28 Şubat bir zihniyet meselesiydi ve aktörleri değiştirerek aynı belanın başımıza tekraren gelmeyeceğini kimse garanti edemez.
Kimse garanti veremez de aklı başında bir anayasa ve iyi düzenlenmiş adaleti tesis etmeye ayarlı kanunlarla, bu ülkenin güçlünün hukukuna yenilme tehlikesi bertaraf edilebilir.
Bunun da tek yolu, ülkenin bütün unsurlarının kardeşlik hukukuyla birbirine bağlanmasından geçer.
Abi kardeş ilişkisi değil eşitlerin oluşturduğu bir Türkiye kurulmadan kimse kendini güvencede hissetmesin!
Bu çok boşuna bir heves olur.