Herkesin konuşmaya hakkı vardır.
Söz söylemek, atalarımızın şiarı olduğuna inanmadığım “sus küçüğün söz büyüğün” hakikatsizliğinin gölgesinde iri olanlara bırakılmış bir imtiyaz olamaz.
Hakiki söz söyleyeni yüceltir. Güzelleştirir. İnsanlaştırır.
Susmaya gelince onun da pek çok zamanlar erdemli bir neticeye çıkardığını söyleyebiliriz.
Ancak hakikat ayaklar altına alındığında susanlar değildir bundan muradımız!
Kendisine yapılan haksızlığa karşı gönlü geniş bir duruş sergileyerek, öfkesini söze bile yansıtmadan infak edebilen hakikat erlerinedir.
Onlar bilirler ki, dünya tek kutuplu değildir. Ancak insan tek yüzlü olmalıdır.
Neticeyi kelam, kendinize yapılmış bir haksızlık karşısında, hakkınızı arayacak kadar söz söylemeye de, haklarınızı geri alacak tavır ve davranışlar içinde bulunmaya da elbette ruhsatınız vardır. Lakin ondan da vazgeçerseniz, hakkınız zayii olmaz onu size kudretinde sınır olmayan Sahibiniz mutlaka iade eder.
Bu şekilde iki kere kazanmış olursunuz, kârınız katmerlenir!
Ancak iftira ederseniz, çıkarınız ya da korkunuz galip gelir de sözünüzü eğip bükerseniz o vakit kısa vadede kazançlıymış gibi görünseniz de, netice olarak mahvolursunuz.
Bütün bunları yazıya konu etmek için elbette özel bir gün ya da gündeme ihtiyaç yoktur. Lakin gazete köşeleri genellikle gündelik işlerle uğraştığından, en önemli hatırlatmalar için bile bir gündeme ihtiyacınız olur.
Peki, bu söze sadakat ve sükût konusunda bugün nasıl bir gerekçe bulacaksın diye merak edenler olursa onu da söyleyelim…
Yaklaşan seçimler ve havada uçuşacak olan vaadler, iftiralar, karalamalar öncesinden daha iyi bir zamanlama olabilir mi sizce diye cevap verilebilir.
Bakın daha bu işin birinci ayağı olan ve Ak Parti Aday Adayları arasında gerçekleştirilen Temayül Yoklamasının neticeleri bile onca söze, karşılıklı atışmaya neden oldu.
Durun durun  daha işin esası arkadan geliyor.
Daha partilerin genel merkezlerinin mülakatları var.
Şehirde gizlice gerçekleştirildiği söylenen anketler var.
Mevcut Milletvekillerinin listedeki yerleri korumak için girişecekleri çalışmalar var.
Adaylar açıklandıktan sonra partilerin arasında gerçekleşecek Seçmen Meydan Muharebeleri var.
Vaadler… kurcalanacak eski defterler… yalanlar… iftiralar var!
Bunların tümünün sandığın kapanacağı dakikaya kadar devam edeceğine ise sanırım gerçekçi hiç kimsenin itirazı yoktur.
Ancak bu böyle mi olmalıdır?
O çok başka bir mesele gibi görünmüyor mu size de?
Hele bir seçim işini halledelim de, helalleşir, doğru sözlerimizi yeniden dudaklarımızın arasına geçiriveririz diyeceklerin sayısının hiç de az olmayacağını tahmin edersiniz muhakkak.
Hakikat işinize geldiği zaman sizin sahiplendiğiniz bir meta gibi bir kenarda bekleyecek bir şey değildir.
Hakikatten her şaşışınız binlerce yetimi yeniden acılara boğar…
Onbinlerce yoksulun sofrasını biraz daha tenhalaştırır…
Milyonlarca hak sahibinin yeniden haksızlığa uğramasına sebep olur.
Demek ki, sizin hakikatten bir süreliğine de olsa cayışınız, sadece sizi ilgilendiren bir mesele olarak kalamaz.
Vebaldesiniz, üstelik kuru bir laf gibi söyleye geldiğinizce, tüyü bitmemiş yetimin hakkını gasp eden neticeleri çok ağır bir sorumluluk içindesiniz.
Aday da olsanız, desteklediğiniz bir partiniz ya da adayınız da olsa netice değişmez.
Sizin tarafın lehine olsun diye söylediğiniz her yalan ya da sakladığınız her hakikat döner dolaşır ve sizi vurur!
Mutlaka vurur! Sakın ola ki, bu gazap oku beni es geçer sanmayasınız.