Absürt tiyatronun önemli örneklerinden olan Samuel Beckett'in "Godot'yu beklerken" oyunundaki kahramanları gibi, bir çoğumuzun zaman zaman aynı umudu taşıması ve aynı duyguları hissetmesi gayet doğal sayılır oldu.

Herkesin umutla beklediği ve hiç gelmeyecek olan bir Godot'u var ne yazık ki; hiç gelmeyecek olanın yolunu gözlerken bakın, Nietzscehe de demiş ki, "umut insanı çürütür!"

Umut belki insanın yere düşmesini geciktirir, tıpkı bir ağaç gibi ayakta tutabilir; ama her geçen gün gerçeklerle kurtlanan ve kuruyan bir ağaçtan farkı kalmaz.

Küreselliğin dayattığı sistem ve baskılarla son yıllarda açık yaralar alarak acılarımızla ve de yalnızlığımızla yaşamaya çalışırken, karşıt fikir sahiplerinin, karşılıklı olarak "benim gibi düşünmüyorsan, kahrol," mantığının toplumda kökleşmesine doğru gidişimizi, hiçbir umut ve düşün durduramayacağını görmemizin zamanı geldi.

Özeleştiri yapmadan eleştirmek, dinlemeden konuşmak, anlamadan önyargılı olmak gibi kötü hücreler beynimizi ele geçirmek üzere.

"Siyaseti kutsal inancımıza karıştırmayalım," derseniz cevap hazır, "sen bir din düşmanısın!"

Emekten, emekçiden, sömürüden, eşitsizlikten dem vurursanız, yine alnınıza "komünist" damgası vurulur.

Adaletten bahsedersen -ki dinimizin temelidir- "vatan haini" yaftasını boynunuza asacak olanlar sıraya girer.

Siyasi iktidarı olumsuz işlerinden dolayı eleştirirsen, muhalifsin; siyasi muhalefeti eleştirirsen, iktidar yalakasısın!

Türk'üm dersen, ırkçısın; vatan, bayrak dersen faşistsin!

Emperyalizm İslam'ı İslam'a kırdırıyor, uyanalım, dersen. İlk tepkiyi Arap sevicilerden alırsın!

Eğer girecek isek, Yunus'un Tapduk Emre'nin Dergahı'na girdiği gibi girelim dersen, sen tarikat ve cemaat düşmanısın!

Buna benzer olguları çoğaltmak mümkün elbet.

Bu arada işsizlikten bunalıma düşen gençleri, cebinde üç kuruşu olmadığı için intihar eden babayı, aç kaldığı için "yaşamak için nedenim yok," diyerek intihar eden genç kızı, defalarca tecavüz edilen çocukları, hunharca öldürülen kadınları ve ensest olayları görmemek için gözümüzü kör, kulağımızı sağır, kalbimizi taş, vicdanımızı kara eylemekteyiz. Hem de hiç utanmadan!

Kısacası, bizi insan yapan, insani değerleri utanmadan unutuyoruz!

Sonra da bu yılgınlıktan, bu çıkmazdan çıkmak için hiç gelmeyecek olan Godot'un gelmesini umut ediyoruz.

Ve bilmiyoruz ki her birey bir umut, her birey bir Godot'tur!

Bırakalım falanca partiyi, filanca ideolojiyi!

Toplum olarak uçurum yolcularıyız!

Ve bu uçurumdan düşer isek, kurtarıcı bekleyerek umutla çürüyenler bu uçurumdan sağ kurtulmaz, kırılır, dökülür ve bölünerek ölürüz!

Çok mu karamsar bir manzara resmettim!

Peki, fırça da sizde, palet de!

İster rengarenk çizin, ister kara kalemle; çizin bize yakışan bir tabloyu da seyreyleyelim!