Batı 19. yüzyılda bilim, sanat, ticaret sahasında gelişirken ne yazık ki Osmanlı bu gelişmelerin dışında kaldı.
İngiltere buharlı gemileri devreye koydu. Fabrikalar üretimlerini artırdı… Üretilen eşyalara yeni pazarlar, yeni sömürgeler bulunmaya çalıştı.
Bu pazarın merkezi Osmanlı Devleti ve Müslüman coğrafyaydı. Deniz yolları büyüdükçe büyürken demir yolları Avrupa’nın ve Rusya’nın yayılma ve sömürme stratejilerinin temelini oluşturdu.
Osmanlı devleti ne gemicilikte, ne demir yollarında ve nede fabrikalaşmada bir adım atamadı ve bunun bedelini Birinci Dünya Savaşında ödeyerek verdi ve tarihin içindeki yerini aldı.
Savaş boyunca askeri birlikler trenlerle taşınırken Osmanlıda nakliye araçları at arabası, öküz arabası idi. Demir yolu yoktu. Ruslar Erzurum’a kadar askerlerini, silahlarını demiryolu ile taşırken Osmanlı askerleri Ulukışla’da trenden iniyor aç, susuz bin kilometre yolu yaya yürüyerek Erzurum geliyorlardı.
Bu şartlar altında savaş kazanılamazdı. Kazanılamadı da…
Cumhuriyeti kuran irade önce limanları millileştirdi. Sonra yabancıların işlettikleri demir yollarını millileştirdi. Akabinde Anadolu’yu bir baştan bir başa demir ağlarla ördü. İşte bu ağlardan biri Ankara Erzurum hattıydı.
1926 yılından sonra Ankara-Sivas arası hızla yapılmaya devam etmiş sıra Sivas-Erzurum arasına gelmişti. Hat bittiğinde doğu ile batı birbirine bağlanacak, ekonomik, sosyal, kültürel imkânların gelişmesi sağlanacaktı.
Tarih boyunca İpek Yolu üzerindeki taşımacılık “Tebriz-Erzurum-Trabzon” arasında gerçekleşirken Trabzon’dan İstanbul’a insan ve yük taşımacılığı deniz yoluyla yapılıyordu. Demiryolu ile bölge halkı doğrudan trenle İstanbul’a gidecek veya gelecekti. Bu her yönüyle kalkınmanın ana motorunu oluşturacaktı.
20 Mayıs 1933’te kabul edilen 2200 sayılı Sivas-Erzurum hattı ile ilgili kanunda seksen milyon lira mali hesap çıkarılmış ancak sıkıntılar nedeniyle 28 Mayıs 1934 yılında 2463 sayılı kanunla 30 milyonluk yeni bir paket hazırlandı. Yapılan ihale sonrasında yol yapımını “Muhürdarzade Nuri ve Ortakları Şirketi” alarak inşa işlerine başlanmıştı.
520 kilometre uzunluğundaki Sivas-Erzurum hattı gerçekten zorlu mücadeleyle yapılmaya devam etti. Demir, döner köprü malzemeleri, makas takımları, yol malzemeleri, ahşap travesler ve diğer inşa malzemeleri sağlanarak zorlu bir mücadele başarıldı.
Kızılırmak, Yeşilırmak, Karasu üzerinde inşa edilen onlarca köprü, yüzlerce menfez ve küçük köprü, 139 tünel ve sayısız yarmalarla yüzlerce işçinin alın teri, el emeği ve göz nuruyla mücadele başarıldı.
Yol güzergâhı üzerindeki istasyon binaları, sosyal konutlar ve Trenlerin kazanlarına doldurulacak su müştemilatı için yapılan çalışmalar insanın göğsünü kabartıyordu.
Yol çalışmaları Çetinkaya’ya geldiğinde dağın delinmesi gerekiyordu. Fakat granit dağı kazmayla, murçla delmek ne mümkün…. Durum Atatürk’e intikal ettirince Atatürk “her murca vurduğunuzda bir lira büyüklüğünde parça kopuyor mu diye sorduğunda evet cevabını alınca durmayın devam edin” talimatını verdi. İşte bu irade, istek demiryolu hattının yapılmasını sağladı.
11 Aralık 1938 yılında törenle Erzincan istasyonu açıldı. Çalışmalar hızla ilerleyerek Erzurum il sınırına geldi. Erzurum Gar Binasının temeli 20 Temmuz 1937 yılında atıldı. Temel atma törenine Umumi Müfettiş Tahsin Uzer, 3. Ordu komutanı Orgeneral Kazım Orbay, 9. Kolordu komutanı Korgeneral Ergüder, Erzurum Valisi Haşim İşcan ve binlerce Erzurum halkı katıldı.
Gar binası 20 Ağustos 1939 yılında açıldığında il hudutları içinde Saptıran, Aşkale, Kandilli, Çiçekli, Ilıca, Palandöken istasyon binaları da tamamlanmıştı..
Erzurum’a ilk tren 6 Eylül 1939 yılında ulaştı. Binlerce Dadaş Ilıcadan gelmekte olan treni alkışlarken, “Yaşasın İnönü, Yaşasın Cumhuriyet” sesleri arasında tren Erzurum garına giriş yaptı. Asırların sıkıntıları bitiyor, Edirne’den trene binan bir insan artık rahatlıkla Kara Trenle Erzurum’a kadar gelebiliyordu. Bu muazzam başarıydı. Cumhuriyetin ve yöneticilerin başarısıydı.
1939 yılında şehrin nüfusu 39 bin iken kısa süre sonra 50 binlere ulaşmış, şehir göç almaya başlamıştı.
Erzurum’a gelen yolcular buradan Kars-Akyaka’ya kadar “Dekovil” veya Dar Hatla seyahat ederek ülkeyi bir uçtan bir uca seyahat edebilme imkânına kavuşuyordu. 1959 yılında Erzurum-Kars arasındaki “Dar Hat” genişletilerek tek trenle artık ülke bir baştan bir başa gidilecek hale gelmiş oldu.
Kazmayla, kürekle, alın teri, göz nuru ve el emeğiyle yol bitirilmişti. Ne destanlar yazıldı.
Bu nedenle hattın yapımında emeği geçen başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, İnönü, Bayar, TBMM’deki görüşmelerde fikirlerini açıklayan milletvekilleri ve tüm ilgililere, işçilere, mühendislere şükranlarımı sunuyorum. Allah hepsine rahmet eylesin.