Neden sevgili öğretmenlerim; çünkü öğretmenliğin başı, ortası sonu sevgi ile yoğrulmuştur! Sevgi ise fedakârlık, özveri, özgüven, çok yüksek dozlarda aşk ister!

İçinde evlat, vatan, bayrak, ahlak, kavramlar bütünlüğü, hele kitap okuma aşklarını içinde beslemeyenler öğretmen olabilir mi; el cevap olamaz, olmamalıdır!

Öğretmen görüyorum; diyalize giren öğrencisini hastanede ziyaret, edip önce masal anlatıyor, sonra öğrencisine ders çalıştırıyor! Nasıl yüksek bir değerlerle donanmış karakteri ve muhteşem sevgisi var ki; bu kadar incelik ve fedakârlık yapabiliyor?

Emekli seksen yaşında ve hasta başka bir öğretmen dershanelere gidemeyen öğrencileri kendi evinde bedava ders çalıştırıyor, yardımcı olmaya çalışıyor! Başka bir oldukça yaşlı bir emeklimiz evinde öğrencilere para almadan yabancı dil öğretiyor.

Öğretmenlik o kadar çok bilgi, görgü, fedakârlık istiyor ki; doktorluk, hemşirelik gibi kutsal mesleklerle hizmette ve sevgide yarışıyor!

Tüccar zihniyetli, işinden hakkından çok para olarak pay almak isteyen öğretmenler elbette her zaman vardı, gene olacak!

Kahraman olmak için ilk kural karşılığını para olarak beklememektir. Devletin maaş olarak haklarını verip vermediği başka bir konu!

Her şeye rağmen elindeki öğrencileri yüksek değerlerle donatabilmek için çalışan, çabalayan, savaşan öğretmendir. Ve öğrencisinin büyük bir emanet olduğunu kabul edip canla başla öğrencisini vatana, millete, insanlığa faydalı hizmetler yapacak insanlardan savaşçılar yetiştirecek öğretmenler; ancak kahramanlığı hak etmişlerdir.

Öğretmen denildiğinde;

  1. Öğrencisinin eğitim ve öğretiminde sorumluluk almada kendisiyle yarışan öğretmenler aklıma gelmektedir.
  2. Okuyarak örnek olan öğretmenler aklıma gelmektedir. Nasıl ki yabancı ülkelerde trende, otobüste, vapurda, uçakta, her kısacık molada, sanayide, otelde elinde kitap olan insanlar varsa, öğretmenler de evde ve her yerde, teneffüs aralarında bile kitap okumalıdır ki; çocuklarına, öğrencilerine örnek olabilsinler. Kitap okuyarak öğretmenler kendilerini ve öğrencilerini güncelleyebilsinler!
  3. Öğrenmenin yolunun soru sorabilmekten geçtiğini ta Sokrat zamanından beri bilgi dünyası bilmektedir. Bazı öğretmenlerimiz öğrencilerinin soru sormasından sıkılır hatta kızarlardı; bu ne yaman bir hatadır! Anlattıkları, öğretmeye çalıştıkları konuyu pekiştirmeden üzerine yeni bilgiler yüklemek elbet büyük hatadır. Bu aralarına harç koymadan gelişigüzel taşlarla örülmeye çalışılan bir duvara benzer!

Eğitimde öğretmenler kendilerine soru sorulmasını teşvik etmelidirler; öğrenciler anlayana kadar! Bir konu anlatıldıktan sonra soru yoksa konu anlaşılamamıştır demektir. Konunun anlaşılmasıyla ilgili ilk test esnasında ve sonrasında soru sormakla değerlendirilebilir.

Öğretmenlik bir güne, haftaya, aylara hatta yıllara sığmayacak kadar ve binlerce kitapla anlaşılabilecek kadar büyük, derin, sorumluluk isteyen bir meslek!

Dünyayı sorgulamasını bilen ve dünyayı sorgulamayı öğrencisine öğreten, okuyan, aydın, aydınlatan, kendisine sorular sorulmasını hedefleyen, belleten öğretmenlerim; sizi saygı ve selamlarla ayakta alkışlıyorum!